Üzümünü ye, bagini sorma demisler arkadas.
Kütüphanede rafta her yeni Erich Fromm kitabi bulusumda "aa, böyle bir kitabi da mi varmis, katalogda da vardi da ben mi görmedim?" diye sormuyorum hic.
Bu kitap bagini sormadigim üzümlerden.
Bu mevsime, bu "proce"ye, bu ruh haline, bu gündeme, dis dünyanin bu günlerine nasil da uydu.
Fromm kitabi 1964'de yazmis. Ingilizce orijinali
"The Heart of Man. Its Genius for Good and Evil" adiyla basilmis. Almancasi
"Die Seele des Menschen: Ihre Fahigkeit zum Guten und zum Bösen" adiyla 1979'da yayimlanmis. Türkce'sinin adi ise
"Sevgi ve Şiddetin Kaynagi". Böylece kitabi bulamama olasiligini elinden aliyorum sevgili okuyan :)
1960'larin ortasi. Ikinci Dünya Savasi sonrasi. Soguk savas yillari. Atom savasi korkusu. Fromm diger kitaplarinda oldugu gibi böyle bir dönemden, böyle bir cercevenin icinden sesleniyor bize. Buna ragmen tespitlerini kendi cagimiza uygun buluyor olmamiz, kitabin hala güncel olmasi ne kadar da ilginc ve ne kadar da yazik sevgili okuyan.
Fromm'un
birinci bölümdeki temel sorusu insan kurt mudur, kuzu mudur? Insan özünde iyi midir, kötü müdür? Evet, bu soru caglardan bagimsiz sanirim. Her daim soruyor olacagiz. Seni bilmem ama bugünlerde ben tekrar tekrar soruyorum sevgili okuyan. Kitap iste bu temel soruyla basliyor.
Ikinci bölümde siddet eyleminin cesitli sekillerini tartisiyor yazar. "Nefsi müdafaa"dan "kana susamak"a , "oyun gibi siddet"ten "intikamci siddet"e kadar insanoglunu siddete yönelten ve bir psikanalizcinin yakindan bilip tanigi siddet sebeplerini önümüze seriyor. Ve sonunda tüm bu siddet eylemlerinin az ya da cok dogal, dogamiza uygun ve "selim" (iyi huylu) siddetler oldugunu belirtiyor. Iyi de öyleyse kötü ne sevgili okuyan?
Kitabin izleyen üc bölümü Fromm'a göre "gercek" kötünün genis bir tarifinden olusuyor. Bunlar, bu üc sey gercekten kötü, cünkü dogamiza aykiri, insan olusun disinda ve patolojik seyler sevgili okuyan. Dinle:
3. Bölüm:Yasama sevgisine karsilik ölüm sevgisi . Yasam sevgisi dogamiza uygun. Ölüm sevgisi dogamizin disinda. Fromm burada "nekrofili" terimini psikolojide bilinen "ölüsevicilik" anlaminin ötesinde ölüme, ölüye, ölümcül süreclere, savasa, yikiciliga ve bunun gibi seylere merak, ilgi, karsi durulamaz bir egilim ve son noktasinda sevgi duymak anlaminda kullaniyor. En bilinen örneginin Hitler ve Stalin oldugunu söylüyor. Bu egilimin mottosu ise Ispanyol ic Savasi'ndan geliyor: "Viva la muerte!" (Yasasin ölüm!) Burada bahsedilen yasam sevgisi, ölümü yadsimak, gözardi etmek, "hep yasayalim , hep tat alalim dünyadan, ölümü düsünmeyelim, lay lay lay" degil. Fromm Estes'in
KKK'da bahsettigi türden bir Yasam/Ölüm/Yasam döngüsünün tabii ki farkinda. Daha cok Dürr'ün bahsettigi sekilde "
yasamakta olani daha da yasam dolu kilmak" türünden bir yasam sevgisinden bahsediyor. (Kitaplar bazen birbirine ne güzel, nasil da dügüm dügüm, ilmek ilmek baglaniyor, degil mi sevgili okuyan?) Hatta
bir baska kitabinda "Gercekte yasam ne, ölüm ne, aktif olmak ne? pasif olmak ne? Aktif görünen pasiflerden, pasif görünen aktiflerden ne haber? Diri görünen ölülerden, ölü görünen dirilerden ne haber?" diye soran da Fromm degil miydi?
4.Bölüm: Narsizm (Bireysel ve Toplumsal düzeyde). Freud'a ve onu izleyen psikanalistlere göre bebek narsisttir ve bu dogaldir. Anne karnindan itibaren yasamin ilk döneminde bebek (insan) dis dünyanin ve onun kendisinden ayri/bagimsiz bir varolus icinde oldugunun farkinda degildir. Buna primer narsizm deniyormus. Yasamin daha ileri dönemlerinde kisi hala "ben" ve "ben olmayan" arasindaki siniri cizemiyor, bu ikisinin ayriligini kabul edemiyorsa, dis dünyayi kendisinin bir parcasi olarak algilamaya devam ediyorsa, daha ötesi dis dünya kisi icin reel olarak varolmayi sürdürmüyorsa bu da sekunder ve patolojik bir narsizm imis. Fromm'a göre Misir firavunlarindan, Roma imparatorlarina , Hitler'den Stalin'e pek cok lider bu dertten muzdaripmis. Narsizmin kisinin sahip oldugu seylere ve özelliklere dogru yayilmasi cok görülen bir özellik. Kendi vücuduna, kendi fikirlerine, kendi cocuklarina, kendi ürettiklerine, kendi mülkiyetinde olan seylere ölcüyü asan ve rasyonelligin ötesine gecen düzeyde hayranlik ve sevgi duymak patolojik narsistik kisilikten kaynaklaniyor. Kendini, fikirlerini, cocuklarini, ürettiklerini bir dereceye kadar sever tabii insan. Bu varligini devam ettirme, hayatta kalma dinamikleri acisindan gereklidir de hatta. Burada bahsedilen örnegin cocugunun hatalarini göremeyen, ürettiginin bozuk, düzeltilmesi gereken taraflarini, fikirlerindeki aksayan yanlari göremeyen bir narsizm.
Eger narsizm bir toplu cilginlik halini alirsa, bir grup insan kendi grupsal özelliklerini (millet, renk, irk, din, sosyal renk, ekonomik düzey vb) ölcü disinda begenmeye baslarsa ve kendini bu gruba aidiyetle bir üst noktaya tasirsa alarm canlari calmaya baslamali. Arkasindan radikallikten yikiciliga ne gelecegi belli olmaz cünkü. Grup narsizminde grup eger narsizminden (sembol, simge, özellik, lider) yana yara alirsa, asiri bir öfke, intikam ve yikicilik duygusu aciga cikabilir. Fromm'a göre bütün hümanist dinlerin (semavi dinler ile budizm ve taoizmi bu kategoriye sokuyor) temel amaci insanin yapisindaki narsizmi asabilmesidir. 18.-19. yy.'in pek cok filozofu da (Spinoza, Leibniz, Rousseau, Herder, Kant, Goethe, Marx) "tek bir insanlik" ve "her insanda tüm insanlik" türünden hümanist fikirlerin etrafinda dolasmis, ayricalikli grup fikrine karsi durmustur.
5.Bölüm: Inzestuöse (Aile ici) bag(ım)lılık: Fromm burada bir kez daha günlük hayatta dar anlamiyla kullanilan bir psikolojik terimi daha genis bir anlamla kullaniyor. Kastettigi Freud'un Oidipus kompleksini de kapsayan ama cocukta bu kompleksin gelismesinden bile önce var olan; anneye, ana kucagina yönelik bag(im)lilik. Burada anne cocugun fiziksel annesi olmak zorunda degil. Normalde annenin karsiladigi fiziksel ve duygusal ihtiyaclari (besin, sicaklik, koruma, sevgi, güvenlik) karsilayan, cocugun yasaminda anne rolünü oynayan bir baska kadin ve hatta kimi özel durumlarda bizzat baba olabilir. Cocukluk döneminin bu dogal egilimi de ayni narsizm gibi yetiskinlige gecis döneminde asilmalidir. Her kus birgün yuvadan ucmasi gerektigini bilir. Ucmak istemeyenleri de anne kus yuvadan asagi birakiverir. Insan annelerinde bu icgüdüsel bilgi bazen kaybolabilir. Fromm'un özellikle anneye yönelik "inzestuöse bag"i bana okurken KKK'daki "fazla iyi annenin öldürülmesi"ni animsatti. Her insan evladi, eger fazla iyi annesi onu yuvanin kenarindan asagi birakmiyorsa, bir noktada o fazla iyi anneyi tirnak icinde öldürmelidir. Fromm'a göre insan isikla anne kucagi (ve hatta anne karni), macerayla güvenlik, riskle koruma, bagimsizlikla bagimlilik arasinda bir secim yapmak zorundadir. Normal sartlarda her insan ergenlik döneminde bu sürecten gecer. Bazi toplumlarda özellikle erkek cocugun anaya ve aileye bagliliktan saglikli kopusuna özel ritüeller eslik eder ( Bkz.
Under Saturn's Shadow) . Ancak bazen bu saglikli kopus gerceklesmez veya baska (patolojik) sekillere bürünür. Anneye bagliligin devami veya genis aileye, kabileye, belli bir irka, halka, belli bir dine, belli bir politik partiye annelik rolünün yüklenmesi gibi. Toplumsal düzeyde, büyük kalabaliklar koruma, sicaklik, aidiyet, sevgi gibi ihtiyaclarini bunlardan karsilama egilimine girer. Burada sürec kisisel narsizmin toplumsal narsizme dönüsmesine benzer dinamikler esliginde olur. Bu bag(im)liligin ilginc bir yönü "anne"ye duyulan derin sevginin öteki yüzünün ondan duyulan büyük korku olmasidir. Anne besler ,doyurur ama ona karsi tamamen savunmasiz oldugumuz da bir gercektir. (Fromm belki bilmez ama biz biliriz, anne dövünce "anneee!!!" diye aglanir) Normal bir dinamik olarak "doga anne" yasatir, "doga anne" öldürür. Bagliligin son noktasinda, yani simbiyozda insan/cocuk kendini "anne"de kaybeder. Simbiyozda "sen" ve "ben" arasindaki cizgi kayboldugundan baglilik veya bagimliliktan bile bahsedilmez. Bilincaltindaki bu tür egilimler okyanusta bogulma veya toprak tarafindan yutulma seklinde rüyalarla kendini gösterir. Bu tür rüyalarda korku, dehset duygularina ayni anda derin nese duygusunun eslik etmesi ilginctir. Narsizmde oldugu gibi bu egilimde de kisi rasyonel düsünme ve hem kendini hem de "öteki"ni (anneyi, idolü) ayri, bagimsiz bir varlik olarak görebilme becerisini yitirir.
Eger bu üc patolojik egilim (nekrofili, narsizm ve inzestuöse bag(im)lilik) bir insanda veya bir grupta bir arada görülürse Fromm buna "Çürüme sendromu" adini veriyor. Iste asil kötü bu. Eger bireyler ve toplumlar dogal olan yasama sevgisi, narsizmin asilmasi ve anneye, (aileye, topraga...) duyulan bag(im)liligi asip bagimsizliga erismeyi saglikli bir sekilde deneyimliyorsa buna da "Büyüme sendromu" adini veriyor. Dogamiza uygun olan bu oldugundan asil iyi de bu. Normal sartlar altinda insan bu ikisinin tam ortasinda duruyor. Büyüme sendromuna götüren her asama progresyona/ilerlemeye dahil, cürümeye götüren her egilim ve asama da regresyona/gerilemeye dahil.
Bitti mi? Bitmedi. Daha Özgürlük, Determinizm, kader ve insanin kaderini eline alisi üzerine harika bir
6. bölüm var. Özellikle özgür irade, zorunluluk, kaderin ördügü ve insanin ördügü aglar, karma, determinizm, indeterminizm, alternativizm, vb. konulara ilgi duyanlar okumali. Ama ben birazcik yoruldum, burada birakiyorum, şuracığa bi parmak bal çalıp kaçıyorum, oldu mu sevgili okuyan? :)
Dipnot: Neden
proceye dahil? Cünkü yasama ve diri olana duyulan sevgi üzerine. Cünkü dünyayla hesabimi temize cekecegim demistim. Iyilik ve kötülük hesaba dahil. Cünkü oraya buraya bana iyi gelen seyler birakacagim demistim. Fromm bana hep iyi gelir.
(Bkz #bizimkizfrommokurdönerdöneryineokur :)