31 Temmuz 2015 Cuma

Nokta vurusu


Adamcegiz zaten iki cami arasi beynamaz. Yasarken omuzlarda tasinmadigi malum. Simdi bunlari alintilamakla benim basim da göge erecek degil, orasi kesin. Öyleyse niye? Sasirtici bir nokta vurusu diye... Üstelik 345 yil öncesinden yapilan bir atisla. Dogru mu okuyorum diye dönüp bir de Türkce'sinden baktim. Evet, aynen de öyle söylüyor. Aklimizin bir kösesinde dursun da dedim, her "bre zindik, bre saygisiz, bre ..." dediklerinde "ne ilgisi var? niye böyle oluyor?" diye hop oturup hop kalkmayalim, iste bunca senelik huyumuzmus, bilenler biliyor, biz de bilelim de serin duralim istedim.  Iste böyle... 



Almanca alinti "Um solchem Übel..." den paragraf sonuna kadar, Türkce alinti "Bu nedenle dinin..." den paragraf sonuna kadar...


Ölmeden önce okunacak bin besyüz seksen yedi kitap!

Sosyal medyada paylasilan okunasi kitap listelerini gören de okuya okuya bi hal oluyoruz, elimizdekiler öyle cabuk tükeniyor ki, ne okuyacagimizi bilemiyoruz sanir. Birlikte ne sevinip göge, ne üzülüp yere bakabiliyorsak bari birlikte dizdize oturup kitap okusak diyecegim geliyor ya, okumuyoruz, okuyamayiz, ondan oluyor ya zaten bütün bunlar. Töööbe Allaam yaa.

28 Temmuz 2015 Salı

Sorun nerede?

Haftasonu ormana gittik. Hangi orman dersen, ne yanit verecegimi bilemiyorum. Her gidisimde biraz daha emin oluyorum ki, Heraklitos hakliydi: Ayni ormana iki kez gidemezsin.


Alerji sezonu bi gecsin, su sicak dalgasini bi atlatalim derken bu yilki ilk gidisimdi diyebilirim. Hava 
acik ama serindi.


Neredeyse hic bulut yoktu. 


Hindibalar karsiladi yolumu :)



Bi keci gecen sefer bizi kovalamisti :) Bu kez koyunlarla kecilerle samimi bakismalara girisebildik :) 


Gökyüzünde bir agacin altindan bakmak her zaman güzel. Ne agaci oldugunun ne önemi var.



Dallar türlü meyvedeydi.




Toplayip torbamiza doldurdugumuz yabani elmalardan, eriklerden kimse hesap sormadi, ücret istemedi. Yol boyunca topladiklarimizdan yedik, evden getirdiklerimiz icin yine  "ne gerek vardi" dedik.
Orman, insanligin ilk ve kadim cenneti, hesap sormadan, ücret istemeden doyuruyor, hep unutuyoruz.




Floradan bi kuple :)


Bu incecik dali cözemedim :) Gövdeye ve görebildigim kadariyla üstteki dallara bakarak agacin kayin oldugundan emin gibiyim, bu incecik dalsa bir akcaagac dalina benziyor. Güzel ördek yavrusu :) Gitmis baska agaca yerlesmis :) Sanki...



Bazi yerlerde durup ormanin sesini dinledim...



Kayin....


Bir kac yil önce siddetli bir firtinada cok hirpalandi bu orman. Simdilerde toparlaniyor. Üst kismi kesilmis kayin agacinda bir gözeden hayat fiskiriyor. 


Lale agaci. Buranin egzotiklerinden. Cok seviyorum.


Ormanda böcekler, sinekler, arilar cok aktifti bu sefer, sürekli etrafimizdaydilar. isirganlar dersen, her yerde kollarini uzatiyorlar. Ama korkuya gerek yok. Cünkü bütün patikalar böyle :) Ilk yardim kutumuz ormanin kendisi :) Sinir otlari hemen egilip elimizi uzatma mesafesinde... 


Sinir otu...


Agacta yosunlar...


Dag tas bögürtlen dolu, ama daha olmadilar...



Orman hep baska olsa da, mola yerimiz hep ayni gölün kiyisi :)



Emektar sirt cantasi, konu mankeni olarak...



Dönüs yolunda bugday tarlalari....

Bitirirken ormanda degil ama bugün sehirde okudugum bir cümleyi paylasayim: 

Ama nefes aldığımız gibi yaşarsak, alıp vererek, gelmesine ve gitmesine izin vererek, sorun nerede?* 

Yine ormana gittim, yine bir baska ormana...
Orman yine ayni ormandi bir yandan.
Yine doyuran ana, 
yine yaralara sifa,
yine sorulara cevap olsun diye sorular soran orman:
Sahi sorun nerede? 


*Kurtlarla Kosan Kadinlar, Clarissa P. Estes



27 Temmuz 2015 Pazartesi

Kalbin Sirlari




Abgründe des Herzens, Halil Cibran'in Kalbin Sirlari ( Secrets of the Hearth) adli kitabindan secme hikayelerden olusuyor. 1983, Walter Verlag basimi. 7 hikaye var icinde.

Kölelik'i büyük ölcüde paylastim. Seytan, yolda ölmek üzere olan seytanla karsilasan peder Samaan'in trajikomik öyküsü. Deli Johannes, Seytan'in devami gibi okunabilir, cok evrensel bir hikaye, gerci Johannes'i delirtemiyorlar, deli yaftasi yapistirdiklariyla kaliyorlar ama esliginde "Beni Siz Delirttiniz" de dinlenebilir. Hirsli Menekse, insanin öyküsü sanirim. Örtünün Altinda icin de bir baska acidan ayni seyi diyebiliriz. Zehirli Bal bir Agatha Christie romani da olabilirdi. Bayram Aksami anlayana bogazda bi yumruk.

Kalbin Sirlari Türkce'ye de cevrilmis. Ingilizce tam metni artik telif haklari korumasindan ciktigi icin internetten erisilebilir. Okumak icin bir engel yok, okuyun hanimlar beyler...

Neye?

30 yildir Zürih sokaklarinda gizli gizli ebegümeci ekiyormus. Yaptigi işe gerilla bahcivanliktan cok cicek grafitisi adini uygun görüyormus. Bir insan ömrünü neye vermeli?

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Kölelik üzerine

Halil Cibran'in Secret of the Hearts / Kalbin Sirlari adli kitabindan Kölelik adli yazinin  büyük bir kismi... Orasini mi not alayim, burasini mi not alayim derken, bir  baktim ki epey bir paragraf, dur, cevirip bloga not alivereyim dedim kendime... Ingilizcesinden tam metni , okumak isteyenler icin örnegin burada...

KÖLELİK

Insanlar yasamin kölesidir. Kölelik günlerini sefalet ve  izdirapla doldurur, gecelerini aci ve gözyasiyla.

Ilk dogdugum günden bu yana yedi bin yil gecti. O günden beri kölelerin yasamlarini gözlüyorum, agir zincilerini nasil sürükleyerek tasidiklarini.

Isik ve gölge icinden gecerek Dogu'da ve Bati'da gezindim. Medeniyletlerin kalabaliklarini, nasil isiktan karanliga dogru hareket ettiklerini gördüm ve  hepsi köleligin boyundurugunda egilmis, asagilanmis ruhlar tarafindan cehenneme sürükleniyordu.  Güclüler kelepcelenmis ve zorlanmis, inanclilar dizleri üzerinde putlarina ibadet halinde. Insanlari Babil'den Kahire'ye, Ain Dur'dan Bagdat'a takip ettim, her yerde kumlarda zincirlerinin biraktigi izler dikkatimi cekti. Gelgec zamanin hüzünlü yankisini kesintisiz olarak kirlarda ve vadilerde duydum.

Tapinaklari ve kurban yerlerini ziyaret ettim, saraylara girdim ve tahtlarin önünde oturdum. Ciragin nasil zanaatkara kölelik hizmeti verdigini gördüm; zanaatkarin isverene, isverenin askere, askerin prense, prensin krala, kralin din adamina, ve din adaminin idolüne/putuna. Put seytan tarafindan balciktan yapilmisti ve bir tepenin basina dikilmisti.

Zengin evlerine girdim ve yoksul kulübelerine konuk oldum. Analarinin gögsünden köleligin sütünü icen kücük cocuklar buldum ve alfabeyle beraber köleligi ögrenen daha büyüklerini.

Kizlar kisitlama ve direncsizlik elbisesi giyerler, kadinlar gözyaslari icinde itaatin ve yerine getirilecek yükümlülüklerin dösegine geri cekilirler.

Ganj'in kiyilarindan, Firat'inkilere, Nil'in agzindan Asur düzlüklerine yüzyillara eslik ettim. Atina'nin savas alanlarindan, Roma'nin kiliselerine, Konstantinopel'in yoksul mahallelerinden, Iskenderiye'nin saraylarina... Ve köleligin hepsinin üzerinde zafer dolu ve hasmetli bir cehalet resmi gecidiyle nasil sürüklendigini gördüm. Insanlarin genc erkekleri ve kizlari bir putun ayaklarinda nasil kurban ettiklerini gördüm ve ona "Tanri" dediler. Sarap ve parfüm serptiler heykelin ayaklarina ve ona "Kralice" dediler. Putun resmi önünde tütsü yaktilar, ve ona "Peygamber" dediler. Putun önünde diz cökerek ibadet ettiler ve ona "Kanun" dediler. Idolleri icin savastilar ve öldüler ve ona "anavatan sevgisi" dediler. Kendilerini putun iradesine teslim ettiler ve ona "Tanri'nin yeryüzündeki gölgesi" dediler. Evler ve temeller yikildi ve buna "Kardeslik" adini verdiler. Idolleri icin mücadele ettiler, caldilar ve calistilar ve ona "Basari ve Mutluluk" adini verdiler. Idollerinin ugruna öldürdüler, ve buna "Sonsuzluk" dediler.

Putun bir cok adi vardir ama gercekligi tektir. Pek cok degisik görünümü vardir ama hammaddesi tektir. Gercekte o bir nesilden digerine miras birakilan sürekli  bir eziyettir.  

*
Kör köleligi buldum, insanlarin bugününü gecmislerine dügümlüyordu ve onlari geleneklere ve adetlere teslim olmaya zorluyordu ve böylece eski ruhlari yeni bedenlerde yasatiyordu.

Dilsiz köleligi buldum, bir adamin yasamini ondan nefret eden bir kadininkine bagliyordu ve bir kadinin bedenini nefret edilen bir adamin yatagina uzatiyordu ve böylece iki ruhu da yok ediyordu. 

Sagir köleligi buldum, kalp ve ruhu boguyordu ve insanlari bir sesin bos yankisina indirgiyordu ve bir bedenin acikli gölgesine ceviriyordu.

Aksak köleligi buldum, insanlarin boyunlarini zorbalarin egemenligi altinda egiyordu, güclü bedenleri ve zayif ruhlari güclerinin araci olsun diye acgözlülügun ogullarina teslim ediyordu.

Cirkin köleligi buldum, bir cocugun zihniyle genis semadan inen... Sıkıntıyla cehaletin, asagilanmayla umutsuzlugun birlikte oturdugu sefalet dolu bir evde. Cocuklar sefil birer insan olmaya büyürler, suclular olarak yasarlar ve reddedilen hor görülen yaratiklar olarak ölürler.

Sanat dolu köleligi buldum, seylere baska isimler veren... Kurnazliga anlamak, bosluga bilmek, zayifliga hassaslik ve korkakliga siddetli geri cevirme adini takar.

Tersine cevrilmis köleligi gördüm, zayiflarin dillerini hissettiklerinden baska türlü konusacaklari sekilde korku icinde kipirdatir. Kaderleri üzerine düsünürmüs gibi yaparlar ama bir cocugun bile katlayip asabilecegi bir cuval kadar bosturlar.

Egrilmis köleligi buldum, bir halki baska bir halkin adet ve yasalarinin altinda boyun egdirir ve egrilme her gecen gün daha fazladir.

Bitmez tükenmez köleligi buldum, suclularin masum ogullarini utanc ve rezillik ile yaftalayan.

Kölelik üzerine her kafa yoran iki gücün öne ciktigini görecektir: Süreklilik ve bulasma tehlikesi

...

24 Temmuz 2015 Cuma

Ne yapalım?







Oglumla yol kenarinda bir ihlamur agacinin hemen altinda bulduk. Saskinlikla inceledik. Cevresinde sahiplerinden de, icindeki muhtemel yavrulardan da iz yoktu. Aklimin terazisinde tarttigim soruyu yüksek sesle soran oglum oldu: "Alalim mi?" O terazinin o kefesine bastirinca elini, karar vermek kolay oldu: "Alalim"

Aldik. Itinayla tasidik gittigimiz yerlere, itinayla eve getirdik. Yosunlardan, likenlerden, otlardan örülmüs, bi kenarina bi ihlamur cicegi takilmis, orta kismi belki de yumusak tutsun diye tahminen insan saciyla dösenmis. Sokakta yürürken rüzgarda ucusan saclarinin nereye gittigini hic düsünmüs müydün?Nefis bi sey, hayran olunasi mimari. Kus beyinlinin biri yapmis. Insan beyinlilerin istedigi zaman neler yapabilecegini hayal edebiliyor musun? Gercekten hayal edebiliyor musun?

Biraz arastirdim internetten. Bir bastankara yuvasi olabilir. Etrafta bolca var zaten. Olmayabilir de. Sen ne dersin?

Üzüntülü bir günümdü. Yoluma cikmasi bile teselli olsun diye, adim gibi biliyorum. Boy boy her acidan fotografini cektim aklimi dagitsin, ucursun diye.

Aklimin terazisinde tarttigim yeni soruyu yine oglum dile getirdi: "Napalim simdi biz bunu?"

Sahi ne yapalım?









İnsanoglu İsa




Insanoglu Isa / Jesus Menschensohn
Halil Cibran
2003, Patmos Verlag

Isa'nin hikayesi. Alt baslikta söylendigi gibi "sözleri ve isleri, onu taniyan insanlarin anlattiklarina göre".

Onu taniyan insanlar?
Havariler -Judas dahil-, annesi, annesinin komsulari, Iranli bir filozof, Yunanli bir eczaci, Maria Magdalena, zengin bi adam, evinin kapilarini ve bir penceresini Isa'ya yaptirmis zengin bir Levi'li, tesadüfen tapinaga ugramis bi adam, Pontius Pilatus ve onun karisi, yüksek hahamlar, 19 yüzyil sonra yasamis Lübnanli bi adam... Herkes kendi dünyasindan bakarak anlatiyor Isa'yi. Herkes baska bir adam, baska bir kisilik, baska bir dünya görüyor onda. Belki de herkes kendisini görüyor.

Güzel kitap. Tarzina abartili olur diye radikal demeyeceksek, öyleyse farkli ve cesur diyelim. Dili yumusak, siirli, tipik Cibran. Isa veya Halil Cibran'la ilgilenenler icin zaten okunmasi gerekenlerden. Öncesinde bir Yeni Ahit okumasi anlasilmasini kolaylastirir mi kolaylastirir. veya tersi, bunu okumak, onu okumaya bir giris olabilir.

19 Temmuz 2015 Pazar


Sanirim Avrupa icin 2015 yilini anlat deseler su fotograf yeterli olacak.
Ne bileyim, daha yarisini ancak gectik ama yine de icimde öyle bir his...

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Yani gercekten...

Oglanin her dogum günüyle beraber yeni bir aydinlanma noktasina erisiyorum.
Gecen sene örnegin bir iyice emin olmustum ki nasil bir cocuk yetistirmek istiyorsan, öyle bir yetiskin olmaktan baska bir sansin yok. Gerisi lüzumsuz bidi bidi...

Bu yil vardigim aydinlanma noktasi anlik bir aydinlanma durumu degil, son 8 yilin birikimi... gecen yillarda fisir fisir söylenirken bu yil gittikce sesini yükselten biri. Icimde... "Ya bi sussana sen, ya yanlis anlayacak okuyanlar" derken...Iste is bu noktaya geldi. Yani gercekten... Susmayacak...Yani gercekten... Yazmasam da olurdu... Yani gercekten...simdi kizabilirsin, yanildigimi düsünebilirsin. Senin kiz veya oglan benimkinin yasina gelince...belki anlayabilirsin.

-/- 

Normal dogum cok güzel, fakat dogal annelik grubunda yarin sezeryana alinmasi karara baglanmis, sadece profil fotosundan tanidigimiz,  40+3'deki saskin ve tecrübesiz anne adayini "Ne sezeryani? Hep paragöz doktorlarin isi bunlar? Sen normal dogurursun!" diye gaza getirmeyelim.

Anne sütü vermek, uzun uzun emzirmek cok güzel, fakat ne yaptiysa sütü yetmemis ve sonunda mamaya ve aile cevresinin "ac bu cocuk, ac!" teranelerine teslim bayragi cekmis ve cocugu 3 veya 5 yasina gelmis annelerde derin vicdan azabi yaratacak tarzda anne sütü propagandasi yapmayalim. 5 yasindan sonra da o anne zaten bizi takmamasi gerektigini anlamistir, kendi kendimizi gerdigimizle kalmayalim.

Doga bilinci asilamak pek güzel, ama isin suyunu cikarip iki yasindaki bebeye "cicekleri koparmayalim annecim, cimlere basmayalim yavru kusum" bidi bidisi yapmayalim. Bunlar 1980 ve 1990'larin "Türkiye'ni temiz tut, yesili koru" kampanyasinin üzerimizde biraktigi derin izler. Cevreyi bitiren cicek toplayip cimene basan yavrular degil global bi takim abiler. Hedefi sasirmayalim. Hedefe yönelik konusurken ise dil aliskanligiyla  "güzel kardesim, yavrucum, annem" gibi sevgi, sicaklik, sefkat ima edecek hitaplar kullanmayalim. Sert olalim, sıkı duralim, kurt gibi hirlayalim.

Cocugu büyütürken mümkün oldugunca az ilac kullanmak, ilac firmalarinin oyununa gelmemek cok akillica, ates de zaten hastalik degil, vücudun savunma araclarindan biri,  fakat adi gecen gruplarda, yüzünü görmedigimiz,  genetik havale yatkinligina dair fikir sahibi olmadigimiz 40 derece atesli cocuklar hakkinda "yok kullanma o paracetamolü, ayak tabanlarina nane yagi sür, alnina sirkeli bez" falan filan demeyelim. Sadece gözünün icine bakarak doktorundan daha iyi saglik raporu yazabilecegimiz kendi cocuklarimiza yapabiliriz fakat.

Evladi saglikli, dogal, organik besleyecegim diye 350 km öteden organik un, dogal zeytin, domates kurusu, nane, bazlama, köy yumurtasi, Avrupa'dan organik bitter cikolata ve o her derde deva yag karisimi var ya hani ondan, bi de calendula kremi, Hindistan'dan (organik pazari dolasarak) hindistan cevizi sütü, hindistan cevizi yagi, himalaya tuzu, Meksika'dan Chia tohumu ... ay daha yazarken icim sisti. Senin cocugunki can da, baskasinin ki patlican mi? Anladin sen onu. Umarim?

Üc yasindaki yavru biz bahcede domates, maydonoz yetistirip, bak bu lavanta, bak bu ihlamur, bak bu tesbih böcegi, kompostta cok yararlidir falan derken ilgiyle dinliyor, sevinc gösterisinde bulunuyor ve bir süre sonra "bu organik domatesler bi harika baba, anne bak bu bi kantaron otu" falan diyorsa iki ihtimal var. Ya her cocuk gibi anne babasini mutlu etmek istiyor ve bunun onlari mutlu eden seylere onay göstermekten gectigini biliyordur. Öyle zekidir bu yavrular. Ya da dogustan derin bir doga sevgisi, ilgisi ve zekasiyla dogmustur. Ona da ayrica bu ekoloji, sürdürülebilirlik, kendine yetebilirlik, botanik, alternatif ekonomi virvirini yapmaya gerek yoktur. Dogal halimize geri dönebiliriz.

Süpermarkette sekerli hazir gidalar reyonunun önünde saglikli dogal beslenme havarisi kesilen yavru icin bkz. önceki paragraf.

Sofrada önüne ne konursa yemekle kalmayip bir de hangisinin ne  icin yararli oldugunu sayip döken yavrucak icin bkz. iki önceki paragraf.

Cocuk yetistirme konusunda pedagog, psikolog, psikiyatrist, tip doktoru tayfasinin her yazdigini uygulamaya, test etmeye kalkmayalim. ADHS hakkinda örnegin birbirinin zittini söyleyen 23 uzman kafa karistirabilir. Bizim cocukta zihin kurami durumu nedir diye örnegin bosu bosuna testlere girismeyelim. Bazi uzmanlar yeni deneylerden bahsediyor, cocuklarin daha dogustan Sally'nin misketi nerede arayacagini bildiklerini ama 'bu annem babam da bi tuhaf, dur ben bi deneyeyim onlari" diyerek bu becerilerini daha sonraki yaslarda göstermeyi tercih ettiklerini söylüyorlar. Bebegi yüzükoyun yatiralim mi, yatirmayalim mi diye sorunca da ve bunun gibi bir dolu mevzuda da bir öyle bir böyle oynatmisti bizi bu amca ve teyzeler. Cocuk 8 yasina gelmeden söylediklerinin aksini iddia edebileceklerini aklimizin bir kösesinde tutalim.

Oglan 9 yasina gelmeden bunun gibi bir kac paragraf daha yazabilecegimi saniyorum. Simdilik burada duralim. Cetin Altan'in cok tekrarladigi cümledir ki, en cok ana babalara gerek: Enseyi karartmayalim.


17 Temmuz 2015 Cuma

Bayram

Cok uzun zamandir bayramlarin eski tadi yok.
Bu bayramin zaten hic tadi yok.

Bayramin Deutsch-Türkisch sarkisi Unterbiberger Hofmusikle'den gelsin.
Dudagimizin kenarina egri de olsa bi gülüs kondursun...



16 Temmuz 2015 Perşembe

Baklava

Google'a "baklagiller" yazmaya calisiyorum, ben bitirmeden önüme "baklava" sonuclarini getiriyor.
Tabi tabi...
Hava sicak, bugün arife, anliyorum ben seni Google.

14 Temmuz 2015 Salı

Sanki ekonomik analistim...

Süddeutsche'ye bakarsan Yunan Basbakani Avrupa ülkeleri önünde egilmis:
Emeklilik maaslarinda kesinti, kamu kurumlarinda özellestirme, vergiler...

Gecen hafta "hayir" mi demislerdi? Bazi "hayir"lar dagdan yankilanip dönünce kulaga "evet" gibi carpiyor.

Bild gazetesine bakarsan Frau Merkel "bizim paralarimiz"la Yunanistan'i kurtariyor. ("Bizim" derken panige mahal yok Türk okuyucu, ekonomik analist Bild'in agzindan bildiriyor)

Isin dönüp dolasip emeklilik maaslarina dayanacagi belliydi. Dünyanin her yerinde öyledir, bir ülkeyi batiranlar bos bos oturan, har vurup harman savuran emeklilerdir. Tamam, Yunanistan'in da genc emeklisi tahminen bizde oldugu gibi coktur, Almanya'dan bakinca feci göze batiyor olmali. Ancak bu kurtarma paketleriyle emekli maaslari arasindaki derin askin evrenselligi kuralini zedelemez.

Isvicre ve Lichtenstein bankalarina yan gözle bakan ekonomik paket hayatimda görmedim.

Evet, Isa'nin dedigi dogru galiba: Olana daha cok verilecek, olmayandan alinacak. "Iki cihanda" da gecerli kural bu olsa gerek.
Cok uzun zamandir stand-by tusuna basilmis elektronik esya hissindeyim.
bekle...bekle...bekle...bekle.........

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Sevgili Günlük,
Bugün sosyal medyada ilginc bir sey oldu.
Uzun zamandan beri ilk kez birisi hayatinda mükemmel gitmeyen, kontrolü disina cikmis bi seyden bahsetmis. Ve hayir, hic bir seyi de protesto etmiyordu.

Tuhaf bi duyguydu. Iyi geldi.


5 Temmuz 2015 Pazar