30 Aralık 2014 Salı


Bay Sommer'in Öyküsü
Die Geschichte von Herrn Sommer

Patrick Süskind'in Koku ve Güvercin'ini yillar önce okumustum.
Bay Sommer'in Öyküsü'nde konudan konuya atlayan, bazen detayların icinde kaybolan, ya da yok yok kaybolmayan ama kayboluyormus gibi yapan, tatli tatli anlatan, saskin, yasli anlatici rolünde sevdim onu :)

Bay Sommer'in Öyküsü hos, tuhaf ve sasirtici.
Almancasi'nin resimlerini Fransiz cizer Jean-Jacques Sempe cizmis. Kitap sanki onun cizimleriyle tamamlanmis. Sanki onsuz eksik kalirmis.

Jean-Jacques Sempe ayni zamanda Der Kleine Nick'in (Pıtırcık) de cizeriymis :) Nerden nereye bak simdi :))

29 Aralık 2014 Pazartesi

Deli

Disarida isi sifirin altinda, kar yagiyor, rüzgar da bi güzel savuruyor onlari. Pencereden burnumun ucunu cikarasim bile yok. Fakat 3 gün önceden söz vermisim, mecbur kütüphaneye gidecegiz. Kat kat giyinip cikiyoruz yola. Tramvayda diyorum ki; "bakalim bizden baska kac deli daha var bu havada cikip kütüphaneye giden..."
Kütüphaneden iceri girince, aa, bir de ne göreyim, bizim sehrin delisi! Yaz kis sokaklarda Noel sarkilari söyleyerek dolasan bi adam. Giristeki genis alanda dikilmis, sanki gelenleri karsiliyor. Yüzünde de böyle bi hafif gülümseme...
Önce "ah hah hah , bak en az üc deliymisiz" dedim, güldüm gectim. Sonra düsündüm de, yok deli degil bu adam, gayet akilli. Bu havada kapisindan iceri girilince "buyur, ne istiyosun, niye geldin, ne yapacaksin, ne alacaksin?" diye sorulmayan sehirdeki yegane yeri bulmus...

24 Aralık 2014 Çarşamba

A Course in Miracles - Textbook an itibariyle bitti...
Bitmesi icin bundan daha uygun, daha secilmis bir gün herhalde olamazdi.
Ne diyebilirim?
Bir yazar adi veremiyorum; dikte edenleri kendilerini yazar olarak anmak istemiyormus.

Uzun zamandir beni bu kadar zorlayan bir kitap okumamistim.
Uzun zamandir bu kadar sasirtan bir kitap okumamistim.
Uzun zamandir hicbir kitapta yazilanlara bu kadar cok "Hadi canim sen de!" ve "Kesinlikle, cok dogru!" dememistim.
Uzun zamandir hic bir kitaptan bu kadar cok not almamistim, koca bir defter doldu. Firsat buldukca kitap gibi onu okuyacagim tekrar.
Ya dili?
Uzun zamandir hic bir kitapta 3-4 yan cümlenin bu kadar şık bir sekilde ardarda siralandigini görmemistim. Hicbir ise yaramayacak olsaydi bile, Almanca'ma katkisi yadsinamazdi :))

"Workbook"tan önce derin bir nefes almak, biraz sindirmek, biraz baska kitaplara dalmak istiyorum.
Sonra yine mucizeler kursunda bulusalim :)
"Wenn es eine Weihnachtsfrau gewesen wäre, wäre so was nicht passiert."
E, serde tecrübesizlik var. Noel Baba olayini ele yüze bulastirinca oglanin yorumu smile ifade simgesi Neyse sonra düzelltik ama oglanin anaerkil düzene olan güveni ve inanci gözlerimi yasartti :))

23 Aralık 2014 Salı

Tanrim beni Türkiye'de dogup büyümüs olmasina ve sadece 10 yildir Almanya'da yasiyor olmasina ragmen cocuklarini "Kindergarten"dan alip "Schah" kursuna götüren Türk analardan koru!

FB- 1.7.2014

Alman Yesilleri'nin egitim politikalarini elestiren afisi...

"Adaletli bir seçim olabilmesi için sınav sorusu herkes için aynı olacak: 
Ağaca tırmanınız."
FB-27.05.2014
Itaat kültürüyle büyüyünce sindirmesi bi güc oluyor tabii...
Hannah Arendt demis; 
"Hic kimsenin itaat etmeye hakki yoktur."
FB-29.05.2014
Tam şimdi...
"nefes, yaşamın bize doğru aktığı göbek bağıdır"
diye okudum. Bütün dünya ana rahmi gibi şefkatli ve güvenli geldi.
FB-27.05.2014

Anna, Okul ve Sevgili Tanrı

"Anna okulda bir resim çiziyordu. Bir süre sonra öğretmen yaklaşıp merakla çizileni gözden geçirdi. 'E, Anna, ne çiziyorsun bakalım?' diye sordu. 'Sevgili Tanrı'yı çiziyorum.' diye yanıtladı Anna. 'Ama Anna' diye karşı çıktı öğretmen. 'İnsan sevgili Tanrı'nın resmini çizemez ki. Çünkü kimse nasıl göründüğünü bilmiyor.'
'Beş dakika daha bekleyin' dedi Anna, 'O zaman bileceksiniz.' "
Richard David Precht'in 'Anna, Okul ve Sevgili Tanrı' adlı harika ve feci kitabının giriş paragrafı. Hikaye aslında İngiliz bir kabaretiste ait.
FB-28.05.2014

22 Aralık 2014 Pazartesi

O nokta

Hani bazen öfkelenmenin, kizmanin bir ise yaramadigini anladigin icin, kizilacak cok sey varken yüregine bir serinlik yayildigi nokta vardir ya....
vardir ya...
... iste tam o noktadayim.

Hiçse

Arada kablolar bi karisiyor, "Semsiyeni de al, hicse islanirsin sonra" diyor bana örnegin. Ben tam anlamiyorum baglantiyi, sadece düzeltiyorum "yoksa islanirsin diyorsun, degil mi?" diye. Sonra durup düsünüyorum... biraz daha durup düsünüyorum... Niye "hicse" diye bir sey yok Türkce'de sahi? Ve "yoksa" diye bi sey var?

21 Aralık 2014 Pazar

Bugün ayaklarimizin karanligin en dibine vurup, yukari yükselmek icin ivme aldigi gün...
Bugün her karanligin bir aydinliga, her kisin bir ilkbahara gebe oldugunu anladigimiz gün...
Bugün "bu da gecti"nin günü...
Üc gün sonra gectigi gözlere görünür olacak. O zaman mutlu dogum kutlamalari baslayacak.
Bugün sarkacin ucunun umutsuzluga dokundugu gün. Ki oradan biliyoruz, sadece oradan biliyoruz bir gün de umuda dokunacagini...
Bugün her inisin bir cikisi oldugunu anlayip sevinme, her cikisin bir inisi oldugunu anlayip düsünme günümüz.

Kutlu olsun, mutlu olsun, umutlu olsun.

20 Aralık 2014 Cumartesi

Nereden aklima düstüyse birdenbire...
Ankara, Yüksel, Dost, İmge, Yeni Türkü, kuru ayaz, kestane, nergis...
Hepsi birden ayni anda... 
Sanirim hepsi ayni gri hücrede kayitli.

18 Aralık 2014 Perşembe

Gökkuşağı

Bu sabah hava acikti, yagmur da yagmamıştı ama gökkusagi vardi :) Uzun zamandir ziyaretime gelmeyen sevgili biri, kahvaltima konuktu sabahin köründe. "Ama Hindiba" demisti, "ancak uyanik ve saglikli dogasi olanlar günesin her gün apacik yeniden yükseldigini animsarlar, unuttun mu?

Unutmustum, o öyle deyince animsamistim. Başımı kaldırıp camdan bakınca aralanmakta olan bulutları görmüştüm. Bugün bir seyler olacagini iste o zaman anlamistim.




17 Aralık 2014 Çarşamba

Çocukken çok ciddiydim.
Kac defa anne - babama "Kiziniz ne kadar ciddi, ne kadar olgun" dendigini bilirim.
Yillar icinde bir palyacoluk hali gelip yerlesmeye basladi üstüme.
Bazen sirf kendi kendimi güldürmek icin.
Egilim bu yönde giderse,
ölüm döseginde gördügüm son sey gülen hemsire suratlari olacak.
Belki de böylesi daha iyi olacak.

Karışık anne

Gecen aksam mutfaktan kulak misafiri oldugum kadariyla söyle dedi babasina: "Bak, hic sevmedigim bir huyun var, bana yapma diyosun, sonra aynisini sen kendin yapiyosun". Ayni aksam bana da dedi ki: "Sen cok karisik bir annesin." Cünkü kiziyor muyum, gülüyor muyum belli olmuyormus. Dogruydu, kizsam mi, gülsem mi bilememistim.
Nereye baglayacagim bunlari? Anne-babalikla ilgili önemli bir görüse, özlü bir söze? Bilmiyorum. Olabilir, mümkündür, zorlasam illa ki bir yerlere baglayabilirim ama yapmamayi tercih edecegim. Cünkü zaten bilindigi üzere karisik bir anneyim.
Hani der ya Haldun Taner,

insanın eski huyu
kendine hep bir put yapar
oldum bittim böyle bu
kendi yapar kendi tapar.


Haberleri okurken aklima gelmiyor degil, 
insanin eski huylari arasinda kendine bir de canavar yapmak var mi?
Şu tarafa bi put, şu tarafa da bi canavar.
Tap puta, yüklen canavara.
Dünyanin bütün kötülükleri onun sirtina.

16 Aralık 2014 Salı

Sanirim aslinda cennetten kovulmadik. Biz parsellemeyi ve parsellerin cevresine cit cekmeyi tercih edince "cennet" öz sifatlarindan birini yitirdi. Artik ona "Dünya" diyoruz. Yok, cennetten kovulmadik biz; cennetten ayrilmayi tercih ettik.
Her gün internetteki ilk is olarak bi suna, bi de suna baksam diyorum,
haberler, sosyal medya, o, bu etkileyebilir miydi beni, ve ben bu kadar reaktif olur muydum?

14 Aralık 2014 Pazar

Gectigimiz yollari ariyor gozum yine
sanirim şehir uzakta kaliyor
sanirim şehir uzakta kaliyor

13 Aralık 2014 Cumartesi

Paytak aşk

Dün aksam eve dönerken nehrin üzerinde süzülmekte olan dört ördek gördüm. Az sonra köprünün altindan ucmayi tercih etmis bir besinci dahil oldu onlara. Ne zaman nehrin üzerinde ucmakta olan ördekler görsem askla doluyorum. Tarifi zor, fotograflamak imkansiz.

Ördeklerin üc hali var. Karada paytak, suda siradan, havada ask :)
Ya herşeyin bir paytak, bir de aşk hali varsa?
Cok süpheli seyler diyen bi kitapta okudum. Aslinda suc da yok, suclu da. Oysa ben, oysa ben ne kadar da cok "kusura bakma" diyorum. O kadar cok diyorum ki oglum da pelesenk etmis diline benden duyup, gerekli gereksiz her cümleye "kusura bakma ama... " diye basliyor. Bu "kusur" cok gözüme gözüme batmaya basladi. Bütün kusurlara süpheci gözle bakmak niyetindeyim. Bundan sonra kusura degil, kisira bakmak niyetindeyim. Kisir bilirsin cok kusur kaldirir. Domates yokmus, maydonoz azmis, biber biberden cok paprika tadindaymis, ne gam. Kimyon varken, kara biber varken, kuru nane varken ne gam. Yesil mercimekle ve ton baligiyla adam ederim onu ben. Aksama kusur yok ama kisir var, istersen sen de gel. Bütün kusurlari, baskasinda kusur görenleri, kendini kusurlu görenleri temizleyip bi duruma bakacagim. Sanki o zaman günes de daha cok dogacak gibi geliyor. 

11 Aralık 2014 Perşembe




Der Ruf der Wale veya orijinal adiyla Big Miracle.
Oglanin balina askindan dolayi kütüphanede balinayla ilgili belgesel film ararken rastladik.
1980'lerde yasanmis gercek bir olaydan yola cikarak filme cekilmis bir hikaye. Alaska yakinlarinda buzda sıkışıp kalan ve acik denize ulasamayan bir balina ailesini ve onlari kurtarma amaciyla bir araya gelen insanlari anlatiyor.

Filmin basinda bölgede yasayan Inuit'lerin balinalari avlamakla kurtarilmalarina yardim etmek arasinda vermek zorunda kaldiklari zorlu karari izledik. Ogluma "zor bir karardi gercekten" dedim. "Hayir degildi" dedi. "Ben cok kolayca karar verirdim. Balinalarin kurtarilmasina karar verirdim."

Ona her yil bu balinalarin akibetine ugrayan baska balinalar da oldugunu ve Inuitlerin genellikle filmdekinin tersi yönde karar verdiklerinden bahsetmedim.

Filmdeki balinalarin gercek olmadigini, dev balina kuklalari oldugunu söylemedim.

Birilerinin de Inuitleri kurtarmasi gerektigini söylemedim.

Yavru balinanin ölmüs olmasina üzülmüstü, gercek hikayede bir yavru balina olmadigini ve bunun filme sonradan eklendigini, her iki balinanin gercekten de kurtuldugunu hemen söyledim o yüzden :)

Cocuk olmak ve bütün iyi kararlarin gercekten, kesin olarak, tamamen "iyi" oldugu bir dünyada yasamak güzel. Hem Inuitlerin, hem balinalarin mutlu oldugu bir dünyada...

 

10 Aralık 2014 Çarşamba

Fena güzel, ama cevirmeye vaktim yok... Oldugu gibi aliniz:
truth is true.
This is the hardest lesson you will ever learn, and in the end the only one. Simplicity is very difficult for twisted minds. Consider all the distortions you have made of nothing; all the strange forms and feelings and actions and reactions that you have woven out of it. Nothing is so alien to you as the simple truth, and nothing are you less inclined to listen to. The contrast between what is true and what is not is perfectly apparent, yet you do not see it. The simple and the obvious are not apparent to those who would make palaces and royal robes of nothing, believing they are kings with golden crowns because of them.

9 Aralık 2014 Salı

Bunu unutmadan tarihe not düsmeliyim!
Iki gün önce bir kitapta okumus. Dinazorlar caginda otobüs büyüklügünde yilanlar yasiyormus. Titanoboa mi ne, öyle bi seymis adi. Bugün tam disari cikarken ayaküstü soru:
- Anne, neden o zamanlar dünya otobüs büyüklügünde yilanlarin olabilecegi kadar sicakti?
- Eee, simdi, pek bi fikrim yok aslinda. Sen ne dersin?
- Himmm, bi düsüneyim. Evet, simdi buldum! Aydaki kraterler yüzündendir.
- Öööö, aydaki kraterler mi? Etkiler mi dersin?
- E, tabii ki (Cok cok emin)
- Olabilir o zaman. Ilgincmis bu, hic düsünmemistim.
- Haaa, bak nasil etkiledigini de buldum. Cünkü krater olmayinca böyle düzdü orasi, günes isinlari da düz vuruyordu. Düz vurunca da, ordan da dünyaya...
- Diyosun?
- Evet
Evet, ikinci bir emre kadar aydaki kraterlerin dünya iklimi üzerinde böyle bi etkisi var arkadaslar. Gel-gite inaniyorsunuz da buna neden inanmiyorsunuz?
Her ana iki türlü bakmak mümkün. Ya sevgiyle, ya korkuyla...
Bugün önüne cikan anlara hangi gözle bakacaksin?
Sorun dünyanin kaynaklarinda degil aslinda. Paylasma yetimizi yitirmisiz biz. Hem alan, hem veren el olarak...

7 Aralık 2014 Pazar

Dünün sorusu:
Anne, örümceklerin olmadigi bir dünya nasil bir yer olurdu? (Cünkü örümceklerden korkuyor, icinde örümcek resmi olan kitaplari bile almiyor.)
Bu kez "Himm, güzel soruymus, acaba nasil olurdu, sen ne dersin?" demedim. Herseyin bir yeri, bir önemi, bir görevi, bir anlami olan güzel bir dünyadan bahsettim ona. Bu mesaj bana önemli geliyor. Kendisi bulsa herhalde daha iyiydi. Ama kendimi tutamadim.

5 Aralık 2014 Cuma

Bu diyalogu anlamak icin ön bilgi: Ya uzay arastirmacisi olmak istiyor, ya deniz biyologu. Hangisi olacagina henüz karar verememis. Üniversiteye gidene kadar da karar verememis olmaktan cok korkuyormus.

O- Anne uzay istasyonunda noel kutlanabilir mi?
Ben- Hiim, olabilir.
O- Ama hani hep calismasi gerekirdi oradakilerin?
Ben - Olsun, önemli islerini bitirip öyle kutlayabilirler. Hastanedek nöbetteki doktorlar ve hemsireler gibi. Hem calisir, hem kutlarlar.
O - Peki deniz biyologlari?
Ben - Onlar kutlar canim, evinde.
O-Peki uzay istasyonuna Noel Baba gelir mi?
Ben -Eh heh heh , o zor iste :) Sanmiyorum gelebilecegini :)
O- Peki deniz biyologlarina ?
Ben -(Artik konusmanin aktigi yönü nihayet anlamis olarak)  Kesin gelir!
O - Peki tamam, deniz biyologu olayim ben öyleyse.

Kendi isini kendi görmeyi ve sosyal iliskileri ögrensin diye, yolda ufak tefek bir sey istediginde ekmekciye kendisini gönderiyorum. Ben de dükkanin önünde bekliyorum, camdan takipteyim. Bizimki ufak tefek bir 7 yas cocugu. Hemen her zaman siradaki kalabaligin icinde kayboluyor. Ve hemen her zaman sira ona geldiginde, yüksek tezgahin diger tarafindaki satici kadin onu görmüyor ve gözünü siradaki diger yetiskine dikip ne almak istedigini soruyor. Ve her zaman , ama her zaman bu degerli yetiskin oglumu gösterip "simdi kücük sirada", "sirada bu cocuk var" gibilerden bir sey söylüyor. Bi tanesi bile "aksamin bi saati, yorgunum arginim, anasi nerde zaten bunun, gelsin kendisi alsin, hazir bana sorulmusken aradan siyrilayim dur ben" demiyor! Kendi cocuklugumun bile göre beni cigneyerek "bi dakka bir sey soracaktim" kücük kurnazligiyla öne kaynayan tüm isgüzar teyzeleri... Hepinizi özel bir sekilde aniyorum.