4 Kasım 2015 Çarşamba

Afacan Beşler



Cocukken en severek okudugum kitaplardandi: Afacan Besler - Enid Blyton
Rüzgarli tepeler, acik hava, kayaliklar,  okyanus kiyilari, yagmur botlari ve yagmurluklar, yürüyüsler, zencefilli kurabiye. Aklimda bunlar kalmis.

Uzun zaman önce kütüphanede gördüm, uzun zaman önce gözüme kestirip oglanin yasinin gelmesini bekledim.

Bir süre önce zamanidir deyip  bir kütüphaneciye serinin neresinden baslayabilecegimizi sordum. Bir numara hala var miydi? "Maalesef en en eskiler artik yok. Ama surada derleme ciltleri var bir kac tane, eldeki en eskileri bunlardir sanirim" dedi. Onlarin da altincisi vardi bir tek o anda, onu aldim. Yanimda oglanin anaokulundan tanidigim bir anne vardi tesadüfen; "Aaa, Afacan Besler! Ben bunlarla büyüdüm" dedi heyecanla. Ortak bir heyecanla gülümsedik birbirimize. Anlasilan epey bir ülkede epey bir cocuk "bunlarla" büyümüstü :)

Bizim oglan da bunlarla büyümeye hevesli miydi? Sanirim derleme cildinin kalinligi biraz cekinmesine yol acti. Epey bir süre kitaba yaklasmadi. Gectigimiz günlerde hastalaninca oturup birlikte okuduk. Atesi varsa, keyifsizse, kendini nasil oyalayacagini bilemiyorsa, özellikle gecenin bir yarisiysa birlikte kitap okumak hem ona hem bana iyi gelir. Onun bagisiklik sistemine, benim de sinirlerime kendi kendilerini iyilestirmek icin biraz firsat tanir.

Okudugumuz ilk hikaye, tesadüf eseri cocuklugumda da okudugum hikayelerden biriydi. Ikimiz de okuyup bitirdigimizde, kizkardesim deniz fenerinden kayaliklardaki labirentli magaralara bir baglanti oldugunu kitabin o kismina gelmeden önce anladigini söylemisti de, kiskanclikla karisik bir hayranlik duymustum kendisine hatta. Bunca yil sonra bunu animsamak ne ilgincti. Yukaridaki gri hücrelerde galiba bütün cocuklugum hala kayitliydi.

Cocuklugumdan animsamadigim yeni izlenimlerim de vardi tabii.

Yetiskin gözüyle Profesör Kirrin tam sopalik bir adamdi bana kalirsa. Durmadan evi terörize eden profesör arkadasiyla kendisiydi. Sessizlik istiyorsa kalkip kendine sessiz bir ortam bulsundu. Gören de bu ikisini atom fiziginin derin mekanizmalarini aciklamakla mesgul sanirdi. Büyük olasilikla ugrastiklari konu incir cekirdegini doldurmazdi. Bayan Kirrin bence cok taviz veriyordu.

Johanna kitabin asil kahramaniydi. Görünüste bütün gün mutfakta birseyler pisirip tasirmakla mesgulse de; ne calisma odasinda büyük icatlarin, ne rüzgarli kayaliklarda büyük maceralarin pesinde olsa da, evet, asil kahraman oydu. Bütün ögünleri, krapfenli ve kurabiyeli ara ögünleri hazirladigi bir yana, afacan beslerin "Proviant"larini hazirlayip sepet sepet kutu kutu ellerine tutusturan da oydu. Bütün hikayelerde -evden ve Johanna'dan uzak da gecseler- onun karakterine karsilik gelen birisi mutlaka vardi. Bi ciftlik sahibinin karisi veya yatili bir binicilik kursunun sahibi olan kadin... Onlarin hepsine genel olarak Johanna diyoruz.

Georg bütün erkek gibi görünme ve davranma cabasina karsilik mizmizin tekiydi, Anne'den daha fazla kiz kaprisi yapiyordu.

Ayrica hikayelerin ikisinde daha erkek gibi olma - görünme cabasinda kizlar vardi. Ortalik asil adi Henrietta olan Henry'lerden, Harriet olan Harry'lerden gecilmiyordu. Acaba bunu o dönemin Ingiltere'sinde cinsiyetci sosyal rollere karsi bir direnisin baslangici gibi mi görmek gerekirdi?

Anne aslında bayağı sıkı bir kizdi. Haydutlarin elindeyken, magarada oturdugu yerde uyuyabilmesini ve deniz fenerinde mahpusken delirmeyip hala cay demlemeyi falan düsünebilmesini baska nasil aciklayabiliriz?

Cay demisken... Evet, her firsatta deli gibi cay iciyorlardi. Deniz fenerinde islerin en karistigi anlarin birinde Julius "kendime gelmem icin bi cay icmem gerek" diyordu. Sonra olay cözülüp dertler bittikten sonra olay mahaline gelen polise de hemen cay demleyip ikram ediyorlardi. Ingiliz olmak herhalde böyle bir seydi :)

Sicak yaz günlerinde hem dondurma, hem limonatayla serinlemeye kalkmalari belki biraz züppeceydi ve üstelik Cola da iciyorlardi. Neyse ki o kismi ben okudugum icin hemen filtrelemeyi basarmistim. Ne de sansürcü bir anneydim böyle :)

Ve haklisin Handancim, Afacan Besler odanin ortasina kendi piknik düzenini kurmadan cekilmiyordu. Bizim oglan her yemekten sonra karin agrisi cektiginden odasinda azar azar ama sürekli zarar vermeyecek seyler yiyip icme moduna girmistik. Su, elma suyu, muz, elma, cubuk kraker, etimek ve pirinc patlagindan olusan menüyle bir piknik ortami Afacan Besler'e eslik etmekteydi.

Kitabin sonuna dogru oglan kitabi elimden kapmis, bir kösede kendi kendine okuyarak demlenmekteydi :)

Bi de bunlarin gizli yedi olani mi vardi? ;)


  

1 yorum:

Handan dedi ki...

Oğluş da almış keyfi :)

Benimkiler de tek başlarına kampa gitme hayalleri kurmuşlardı bir süre bu seriyi okurken :) Ah ne hayallere dalardık kim bilir biz de küçükken :)

Evet ya, gizli yedileri ben de hiç okumadım, alsam mı acaba :)