30 Aralık 2014 Salı


Bay Sommer'in Öyküsü
Die Geschichte von Herrn Sommer

Patrick Süskind'in Koku ve Güvercin'ini yillar önce okumustum.
Bay Sommer'in Öyküsü'nde konudan konuya atlayan, bazen detayların icinde kaybolan, ya da yok yok kaybolmayan ama kayboluyormus gibi yapan, tatli tatli anlatan, saskin, yasli anlatici rolünde sevdim onu :)

Bay Sommer'in Öyküsü hos, tuhaf ve sasirtici.
Almancasi'nin resimlerini Fransiz cizer Jean-Jacques Sempe cizmis. Kitap sanki onun cizimleriyle tamamlanmis. Sanki onsuz eksik kalirmis.

Jean-Jacques Sempe ayni zamanda Der Kleine Nick'in (Pıtırcık) de cizeriymis :) Nerden nereye bak simdi :))

29 Aralık 2014 Pazartesi

Deli

Disarida isi sifirin altinda, kar yagiyor, rüzgar da bi güzel savuruyor onlari. Pencereden burnumun ucunu cikarasim bile yok. Fakat 3 gün önceden söz vermisim, mecbur kütüphaneye gidecegiz. Kat kat giyinip cikiyoruz yola. Tramvayda diyorum ki; "bakalim bizden baska kac deli daha var bu havada cikip kütüphaneye giden..."
Kütüphaneden iceri girince, aa, bir de ne göreyim, bizim sehrin delisi! Yaz kis sokaklarda Noel sarkilari söyleyerek dolasan bi adam. Giristeki genis alanda dikilmis, sanki gelenleri karsiliyor. Yüzünde de böyle bi hafif gülümseme...
Önce "ah hah hah , bak en az üc deliymisiz" dedim, güldüm gectim. Sonra düsündüm de, yok deli degil bu adam, gayet akilli. Bu havada kapisindan iceri girilince "buyur, ne istiyosun, niye geldin, ne yapacaksin, ne alacaksin?" diye sorulmayan sehirdeki yegane yeri bulmus...

24 Aralık 2014 Çarşamba

A Course in Miracles - Textbook an itibariyle bitti...
Bitmesi icin bundan daha uygun, daha secilmis bir gün herhalde olamazdi.
Ne diyebilirim?
Bir yazar adi veremiyorum; dikte edenleri kendilerini yazar olarak anmak istemiyormus.

Uzun zamandir beni bu kadar zorlayan bir kitap okumamistim.
Uzun zamandir bu kadar sasirtan bir kitap okumamistim.
Uzun zamandir hicbir kitapta yazilanlara bu kadar cok "Hadi canim sen de!" ve "Kesinlikle, cok dogru!" dememistim.
Uzun zamandir hic bir kitaptan bu kadar cok not almamistim, koca bir defter doldu. Firsat buldukca kitap gibi onu okuyacagim tekrar.
Ya dili?
Uzun zamandir hic bir kitapta 3-4 yan cümlenin bu kadar şık bir sekilde ardarda siralandigini görmemistim. Hicbir ise yaramayacak olsaydi bile, Almanca'ma katkisi yadsinamazdi :))

"Workbook"tan önce derin bir nefes almak, biraz sindirmek, biraz baska kitaplara dalmak istiyorum.
Sonra yine mucizeler kursunda bulusalim :)
"Wenn es eine Weihnachtsfrau gewesen wäre, wäre so was nicht passiert."
E, serde tecrübesizlik var. Noel Baba olayini ele yüze bulastirinca oglanin yorumu smile ifade simgesi Neyse sonra düzelltik ama oglanin anaerkil düzene olan güveni ve inanci gözlerimi yasartti :))

23 Aralık 2014 Salı

Tanrim beni Türkiye'de dogup büyümüs olmasina ve sadece 10 yildir Almanya'da yasiyor olmasina ragmen cocuklarini "Kindergarten"dan alip "Schah" kursuna götüren Türk analardan koru!

FB- 1.7.2014

Alman Yesilleri'nin egitim politikalarini elestiren afisi...

"Adaletli bir seçim olabilmesi için sınav sorusu herkes için aynı olacak: 
Ağaca tırmanınız."
FB-27.05.2014
Itaat kültürüyle büyüyünce sindirmesi bi güc oluyor tabii...
Hannah Arendt demis; 
"Hic kimsenin itaat etmeye hakki yoktur."
FB-29.05.2014
Tam şimdi...
"nefes, yaşamın bize doğru aktığı göbek bağıdır"
diye okudum. Bütün dünya ana rahmi gibi şefkatli ve güvenli geldi.
FB-27.05.2014

Anna, Okul ve Sevgili Tanrı

"Anna okulda bir resim çiziyordu. Bir süre sonra öğretmen yaklaşıp merakla çizileni gözden geçirdi. 'E, Anna, ne çiziyorsun bakalım?' diye sordu. 'Sevgili Tanrı'yı çiziyorum.' diye yanıtladı Anna. 'Ama Anna' diye karşı çıktı öğretmen. 'İnsan sevgili Tanrı'nın resmini çizemez ki. Çünkü kimse nasıl göründüğünü bilmiyor.'
'Beş dakika daha bekleyin' dedi Anna, 'O zaman bileceksiniz.' "
Richard David Precht'in 'Anna, Okul ve Sevgili Tanrı' adlı harika ve feci kitabının giriş paragrafı. Hikaye aslında İngiliz bir kabaretiste ait.
FB-28.05.2014

22 Aralık 2014 Pazartesi

O nokta

Hani bazen öfkelenmenin, kizmanin bir ise yaramadigini anladigin icin, kizilacak cok sey varken yüregine bir serinlik yayildigi nokta vardir ya....
vardir ya...
... iste tam o noktadayim.

Hiçse

Arada kablolar bi karisiyor, "Semsiyeni de al, hicse islanirsin sonra" diyor bana örnegin. Ben tam anlamiyorum baglantiyi, sadece düzeltiyorum "yoksa islanirsin diyorsun, degil mi?" diye. Sonra durup düsünüyorum... biraz daha durup düsünüyorum... Niye "hicse" diye bir sey yok Türkce'de sahi? Ve "yoksa" diye bi sey var?

21 Aralık 2014 Pazar

Bugün ayaklarimizin karanligin en dibine vurup, yukari yükselmek icin ivme aldigi gün...
Bugün her karanligin bir aydinliga, her kisin bir ilkbahara gebe oldugunu anladigimiz gün...
Bugün "bu da gecti"nin günü...
Üc gün sonra gectigi gözlere görünür olacak. O zaman mutlu dogum kutlamalari baslayacak.
Bugün sarkacin ucunun umutsuzluga dokundugu gün. Ki oradan biliyoruz, sadece oradan biliyoruz bir gün de umuda dokunacagini...
Bugün her inisin bir cikisi oldugunu anlayip sevinme, her cikisin bir inisi oldugunu anlayip düsünme günümüz.

Kutlu olsun, mutlu olsun, umutlu olsun.

20 Aralık 2014 Cumartesi

Nereden aklima düstüyse birdenbire...
Ankara, Yüksel, Dost, İmge, Yeni Türkü, kuru ayaz, kestane, nergis...
Hepsi birden ayni anda... 
Sanirim hepsi ayni gri hücrede kayitli.

18 Aralık 2014 Perşembe

Gökkuşağı

Bu sabah hava acikti, yagmur da yagmamıştı ama gökkusagi vardi :) Uzun zamandir ziyaretime gelmeyen sevgili biri, kahvaltima konuktu sabahin köründe. "Ama Hindiba" demisti, "ancak uyanik ve saglikli dogasi olanlar günesin her gün apacik yeniden yükseldigini animsarlar, unuttun mu?

Unutmustum, o öyle deyince animsamistim. Başımı kaldırıp camdan bakınca aralanmakta olan bulutları görmüştüm. Bugün bir seyler olacagini iste o zaman anlamistim.




17 Aralık 2014 Çarşamba

Çocukken çok ciddiydim.
Kac defa anne - babama "Kiziniz ne kadar ciddi, ne kadar olgun" dendigini bilirim.
Yillar icinde bir palyacoluk hali gelip yerlesmeye basladi üstüme.
Bazen sirf kendi kendimi güldürmek icin.
Egilim bu yönde giderse,
ölüm döseginde gördügüm son sey gülen hemsire suratlari olacak.
Belki de böylesi daha iyi olacak.

Karışık anne

Gecen aksam mutfaktan kulak misafiri oldugum kadariyla söyle dedi babasina: "Bak, hic sevmedigim bir huyun var, bana yapma diyosun, sonra aynisini sen kendin yapiyosun". Ayni aksam bana da dedi ki: "Sen cok karisik bir annesin." Cünkü kiziyor muyum, gülüyor muyum belli olmuyormus. Dogruydu, kizsam mi, gülsem mi bilememistim.
Nereye baglayacagim bunlari? Anne-babalikla ilgili önemli bir görüse, özlü bir söze? Bilmiyorum. Olabilir, mümkündür, zorlasam illa ki bir yerlere baglayabilirim ama yapmamayi tercih edecegim. Cünkü zaten bilindigi üzere karisik bir anneyim.
Hani der ya Haldun Taner,

insanın eski huyu
kendine hep bir put yapar
oldum bittim böyle bu
kendi yapar kendi tapar.


Haberleri okurken aklima gelmiyor degil, 
insanin eski huylari arasinda kendine bir de canavar yapmak var mi?
Şu tarafa bi put, şu tarafa da bi canavar.
Tap puta, yüklen canavara.
Dünyanin bütün kötülükleri onun sirtina.

16 Aralık 2014 Salı

Sanirim aslinda cennetten kovulmadik. Biz parsellemeyi ve parsellerin cevresine cit cekmeyi tercih edince "cennet" öz sifatlarindan birini yitirdi. Artik ona "Dünya" diyoruz. Yok, cennetten kovulmadik biz; cennetten ayrilmayi tercih ettik.
Her gün internetteki ilk is olarak bi suna, bi de suna baksam diyorum,
haberler, sosyal medya, o, bu etkileyebilir miydi beni, ve ben bu kadar reaktif olur muydum?

14 Aralık 2014 Pazar

Gectigimiz yollari ariyor gozum yine
sanirim şehir uzakta kaliyor
sanirim şehir uzakta kaliyor

13 Aralık 2014 Cumartesi

Paytak aşk

Dün aksam eve dönerken nehrin üzerinde süzülmekte olan dört ördek gördüm. Az sonra köprünün altindan ucmayi tercih etmis bir besinci dahil oldu onlara. Ne zaman nehrin üzerinde ucmakta olan ördekler görsem askla doluyorum. Tarifi zor, fotograflamak imkansiz.

Ördeklerin üc hali var. Karada paytak, suda siradan, havada ask :)
Ya herşeyin bir paytak, bir de aşk hali varsa?
Cok süpheli seyler diyen bi kitapta okudum. Aslinda suc da yok, suclu da. Oysa ben, oysa ben ne kadar da cok "kusura bakma" diyorum. O kadar cok diyorum ki oglum da pelesenk etmis diline benden duyup, gerekli gereksiz her cümleye "kusura bakma ama... " diye basliyor. Bu "kusur" cok gözüme gözüme batmaya basladi. Bütün kusurlara süpheci gözle bakmak niyetindeyim. Bundan sonra kusura degil, kisira bakmak niyetindeyim. Kisir bilirsin cok kusur kaldirir. Domates yokmus, maydonoz azmis, biber biberden cok paprika tadindaymis, ne gam. Kimyon varken, kara biber varken, kuru nane varken ne gam. Yesil mercimekle ve ton baligiyla adam ederim onu ben. Aksama kusur yok ama kisir var, istersen sen de gel. Bütün kusurlari, baskasinda kusur görenleri, kendini kusurlu görenleri temizleyip bi duruma bakacagim. Sanki o zaman günes de daha cok dogacak gibi geliyor. 

11 Aralık 2014 Perşembe




Der Ruf der Wale veya orijinal adiyla Big Miracle.
Oglanin balina askindan dolayi kütüphanede balinayla ilgili belgesel film ararken rastladik.
1980'lerde yasanmis gercek bir olaydan yola cikarak filme cekilmis bir hikaye. Alaska yakinlarinda buzda sıkışıp kalan ve acik denize ulasamayan bir balina ailesini ve onlari kurtarma amaciyla bir araya gelen insanlari anlatiyor.

Filmin basinda bölgede yasayan Inuit'lerin balinalari avlamakla kurtarilmalarina yardim etmek arasinda vermek zorunda kaldiklari zorlu karari izledik. Ogluma "zor bir karardi gercekten" dedim. "Hayir degildi" dedi. "Ben cok kolayca karar verirdim. Balinalarin kurtarilmasina karar verirdim."

Ona her yil bu balinalarin akibetine ugrayan baska balinalar da oldugunu ve Inuitlerin genellikle filmdekinin tersi yönde karar verdiklerinden bahsetmedim.

Filmdeki balinalarin gercek olmadigini, dev balina kuklalari oldugunu söylemedim.

Birilerinin de Inuitleri kurtarmasi gerektigini söylemedim.

Yavru balinanin ölmüs olmasina üzülmüstü, gercek hikayede bir yavru balina olmadigini ve bunun filme sonradan eklendigini, her iki balinanin gercekten de kurtuldugunu hemen söyledim o yüzden :)

Cocuk olmak ve bütün iyi kararlarin gercekten, kesin olarak, tamamen "iyi" oldugu bir dünyada yasamak güzel. Hem Inuitlerin, hem balinalarin mutlu oldugu bir dünyada...

 

10 Aralık 2014 Çarşamba

Fena güzel, ama cevirmeye vaktim yok... Oldugu gibi aliniz:
truth is true.
This is the hardest lesson you will ever learn, and in the end the only one. Simplicity is very difficult for twisted minds. Consider all the distortions you have made of nothing; all the strange forms and feelings and actions and reactions that you have woven out of it. Nothing is so alien to you as the simple truth, and nothing are you less inclined to listen to. The contrast between what is true and what is not is perfectly apparent, yet you do not see it. The simple and the obvious are not apparent to those who would make palaces and royal robes of nothing, believing they are kings with golden crowns because of them.

9 Aralık 2014 Salı

Bunu unutmadan tarihe not düsmeliyim!
Iki gün önce bir kitapta okumus. Dinazorlar caginda otobüs büyüklügünde yilanlar yasiyormus. Titanoboa mi ne, öyle bi seymis adi. Bugün tam disari cikarken ayaküstü soru:
- Anne, neden o zamanlar dünya otobüs büyüklügünde yilanlarin olabilecegi kadar sicakti?
- Eee, simdi, pek bi fikrim yok aslinda. Sen ne dersin?
- Himmm, bi düsüneyim. Evet, simdi buldum! Aydaki kraterler yüzündendir.
- Öööö, aydaki kraterler mi? Etkiler mi dersin?
- E, tabii ki (Cok cok emin)
- Olabilir o zaman. Ilgincmis bu, hic düsünmemistim.
- Haaa, bak nasil etkiledigini de buldum. Cünkü krater olmayinca böyle düzdü orasi, günes isinlari da düz vuruyordu. Düz vurunca da, ordan da dünyaya...
- Diyosun?
- Evet
Evet, ikinci bir emre kadar aydaki kraterlerin dünya iklimi üzerinde böyle bi etkisi var arkadaslar. Gel-gite inaniyorsunuz da buna neden inanmiyorsunuz?
Her ana iki türlü bakmak mümkün. Ya sevgiyle, ya korkuyla...
Bugün önüne cikan anlara hangi gözle bakacaksin?
Sorun dünyanin kaynaklarinda degil aslinda. Paylasma yetimizi yitirmisiz biz. Hem alan, hem veren el olarak...

7 Aralık 2014 Pazar

Dünün sorusu:
Anne, örümceklerin olmadigi bir dünya nasil bir yer olurdu? (Cünkü örümceklerden korkuyor, icinde örümcek resmi olan kitaplari bile almiyor.)
Bu kez "Himm, güzel soruymus, acaba nasil olurdu, sen ne dersin?" demedim. Herseyin bir yeri, bir önemi, bir görevi, bir anlami olan güzel bir dünyadan bahsettim ona. Bu mesaj bana önemli geliyor. Kendisi bulsa herhalde daha iyiydi. Ama kendimi tutamadim.

5 Aralık 2014 Cuma

Bu diyalogu anlamak icin ön bilgi: Ya uzay arastirmacisi olmak istiyor, ya deniz biyologu. Hangisi olacagina henüz karar verememis. Üniversiteye gidene kadar da karar verememis olmaktan cok korkuyormus.

O- Anne uzay istasyonunda noel kutlanabilir mi?
Ben- Hiim, olabilir.
O- Ama hani hep calismasi gerekirdi oradakilerin?
Ben - Olsun, önemli islerini bitirip öyle kutlayabilirler. Hastanedek nöbetteki doktorlar ve hemsireler gibi. Hem calisir, hem kutlarlar.
O - Peki deniz biyologlari?
Ben - Onlar kutlar canim, evinde.
O-Peki uzay istasyonuna Noel Baba gelir mi?
Ben -Eh heh heh , o zor iste :) Sanmiyorum gelebilecegini :)
O- Peki deniz biyologlarina ?
Ben -(Artik konusmanin aktigi yönü nihayet anlamis olarak)  Kesin gelir!
O - Peki tamam, deniz biyologu olayim ben öyleyse.

Kendi isini kendi görmeyi ve sosyal iliskileri ögrensin diye, yolda ufak tefek bir sey istediginde ekmekciye kendisini gönderiyorum. Ben de dükkanin önünde bekliyorum, camdan takipteyim. Bizimki ufak tefek bir 7 yas cocugu. Hemen her zaman siradaki kalabaligin icinde kayboluyor. Ve hemen her zaman sira ona geldiginde, yüksek tezgahin diger tarafindaki satici kadin onu görmüyor ve gözünü siradaki diger yetiskine dikip ne almak istedigini soruyor. Ve her zaman , ama her zaman bu degerli yetiskin oglumu gösterip "simdi kücük sirada", "sirada bu cocuk var" gibilerden bir sey söylüyor. Bi tanesi bile "aksamin bi saati, yorgunum arginim, anasi nerde zaten bunun, gelsin kendisi alsin, hazir bana sorulmusken aradan siyrilayim dur ben" demiyor! Kendi cocuklugumun bile göre beni cigneyerek "bi dakka bir sey soracaktim" kücük kurnazligiyla öne kaynayan tüm isgüzar teyzeleri... Hepinizi özel bir sekilde aniyorum.

30 Kasım 2014 Pazar



Itiraf ediyorum,
Her aksam Schili adinda süzük gözlü bir kaplumbagaya iyi geceler öpücügü veriyorum.




29 Kasım 2014 Cumartesi

Gördüm.

Fotograf makinem yanimda degildi, hicbirini cekemedim; söze döküyorum:

Sislere gömülmüs bir irmak gördüm.
Kiyisinda kahkahalar atan ördekler vardi.
Bütün yapraklarini dökmüs, meyvelerini özenle saklamis bir cakal erigi gördüm.
Üstünde sessizce duran bir karatavuk vardi.
Akciger bronslarini andiran ya-ş-ık agacları gördüm.
Dallarinda önemli bir haberi birbirlerine duyuran kargalar vardi.
Hoplayip duran, cok cocuk duruslu bir cocuk gördüm.
Üzerine ne kış konabiliyordu, ne karanlik, ne sis.
"Ne diyor bu kargalar?" diye sordu çocuk.
Ne yanit verecegini bilemeyen bir kadin gördüm.



Öfke, kizginlik ve siddet zayiflik ve korkudan dogar. "Sevecenlik güclülerden beklenir."

Öfke duyuyorsan, kiziyorsan zayifsin ve korkuyorsun.
Bu kadar basit.

Korktugun nedir?

28 Kasım 2014 Cuma

'Çocuklarla bitki dikimi etkinliği' gibi sözcük kaliplarini duyunca icim bi tuhaf oluyor, "bırrrr' diyesim geliyor siddetle.

Ben hep cocuklarla tohumlar ekmek ve onlarin nasil büyüdügünü birlikte seyretmek istiyorum :)


Bunun bi de "One Love"lı versiyonu vardı ama karanlık kış günlerinde gözüm daha cok bunu görüyor :)

"Sahip oldugun her sey bir gün gelir, sana sahip olur"
Gelip gelip bulur beni, ya da kürkcü dükkani gibi dönüp dolasip hep vardigim kitaptir


27 Kasım 2014 Perşembe

Websta'da ilk giris sayfasinda, ben henüz takibimdeki arkadaslarin fotograflarina bakamadan önce gözümün önüne dayanan ergen selfie'lerine...
...sinir oluyorum,
...sinir oluyorum,
...sinir oluyorum.

Bu kadar mi kendine, aldigina, taktigina, kendine verdigi sekle semala odakli olur adem evladi?
Peh!
Uzun zamandir okuma listemde olan kitabi, dün kütüphanede buldum. "Haa, inceymis de, hemen okuyup bitiririm bunu ben" dedim, okudum bitirdim. Nereden animsadigimi düsündüm, cikaramadim; cünkü biliyordum ben bu hikayeyi.
Sonra animsadim. Susette sagolsun:


Jean Giono 
L’homme qui plantait des arbres
The man who planted tree
Der Mann, der die Bäume pflanzte
Ağaç Diken Adam
Tugla gibi kitap. Kafana düsse, kafan dagilir.
Hos acip icini okuyunca da, kafanin icini dagitiyor :)
Kitaplarla ilgili bi pis huyum daha var üstelik :(
Bitmeyince birakmam.

Önümüzdeki yila kadar bunu okuyor olabilir miyim?
Fakat sunu da söylemeden gecemeyecegim. Cümle icinde sürekli "vor der Trennung" kullaniyor mechul yazar. Her seferinde ayriliktan sikayet eden ney geliyor aklima da, icim ciz ediyor.

26 Kasım 2014 Çarşamba

Komşunun külü

Yüzbin kere tekrar edebilirim, "Komsu komsunun külüne muhtacmis"
Dün biriken ve artik dolaplarin almadigi kavanozlara bakip, "sunlardan nasil kurtulsam" diyordum, simdi kapiya gelen komsu ayva jölesi yapacagim, kavanozun var mi diye sordu. Mutfaga davet ettim, sec begen al dedim. Ikimiz de birbirimize tesekkür ede ede bi hal olduk smile ifade simgesi Armagan ekonomisi reloaded wink ifade simgesi

25 Kasım 2014 Salı

Miracle In Cell No. 7
Hakketen güzel filmmis
Bir kez daha tecrübe ettim. Yürümek hem yorgunluga iyi geliyor, hem mutsuzluga...

24 Kasım 2014 Pazartesi


Her insan yaşamının bir noktasında, birden, Tanrı'nın kendisinden daha genç olduğunu hisseder mi?
Eğer hissederse bu genellikle hangi yaşa denk gelir?

Gerçeği, sadece gerçeği...

The best defense, as always, is not to attack another's position, but rather to
protect the truth.

21 Kasım 2014 Cuma

Okyanuslara, deniz hayvanlarina, balinalara merak saldik. Bu filmleri seyrettik. Gözümüze heryer mavi gözüküyor :) Tavsiye ederiz. Özellikle ilk iki filmde irkiltici sahneler var. Bir katil balina birden fok baliklarinin arasina dalip birini yakaliyor, öldürmek icin defalarca havaya firlatiyor, suya kavusmak icin kosturan bebek kaplumbagalari birden yengecler ve kuslar kapiyor vb gibi. Siddet sahnesi degil, ama irkiltici. O yüzden cocuk seyrederken yaninda bulunup aciklayici olmali.

Fransiz doga belgeseli - Jasques Perrin
Az konusma, bol görüntü, harika :)

Okyanuslarda yasam üzerine BBC belgesel filmi. Oceans filmine cok benzer. 

Tortuga
Bir deniz kaplumbagasinin yumurtadan cikisindan itibaren hayat hikayesi

20 Kasım 2014 Perşembe

Cumartesi günü bulutlarin arasindan hafifce burnunu göstermesini saymazsak, günesi en son 19 gün önce görmüstük. Kuyrugu dik tutmaya calisiyorum. Neseli, günesli, renkli bir fotograf, bir sarki, bir siir, bir fikir gönderecek her okuyucuya muhtacim. Siseyi buradan suya birakiyorum.
Anne, papaganlar neden böyle rengarenk?

19 Kasım 2014 Çarşamba

Bu aralar maymunlar üzerine epey okudum. Saldiriya ugrayan kizkardesine sarilip teselli eden maymunu okudum. Agac kovugundan su ve karinca cikarmak icin alet yapan maymunu okudum. Kendi cocuklarini iktidara getirmek icin alfa disinin yavrularini öldüren maymunu okudum, 1000'den fazla ingilizce sözcügü taniyan, o sözcüklerden kafiyeler kurabilen, zebra icin "kaplan-at", pinokyo icin "fil bebek" diyecek kadar allegoriden anlayan, ölüm soruldugunda "rahatlik-magara-hoscakal" diye yanitlayan maymunu okudum, iki yasinda cocuk zekasina sahip maymunu okudum. Girtlak yapisi farkli olsaydi konusabilecek olan, beyinde iki konusma merkezi insaninki gibi yerli yerinde maymunu okudum. "Sen insansin, Koko goril" diyecek kadar senlik-benlik duygusuna sahip maymunu okudum. Insanla maymun arasindaki cizgi muglaklasti. Insani insan yapan, insani hayvandan ayiran nedir süpheye düstüm. Nedir insani insan yapan?

FB - 24.06.2014

İyi insanlarin kuzey kutbu ile imtihani

O- Anne, Kuzey Kutbunda -65 derece olabilir, biliyor musun?
Ben- Ooo, gercekten mi? Insan donar yahu, ölür o sogukta!
O- Ne yapar insanlar orada ölmemek icin?
Ben- E, kalin giysiler giymeleri gerek, özel giysiler hatta.
O- Iyi insanlar yasayamaz orda, ölürler.
Ben- Iyi insanlar mi? Neden?
O- E tabii, kalin giysiler icin hayvanlarin postuna gerek var. Iyi insanlar da postu icin hayvanlari öldürmez.
Ben- Uupps! Himm, simdi buna hayir da diyemeyecegim tam :)
Tükürdügünü yalamak da bir erdemdir ve Katolik kilisesinin bu erdeme herkesten cok ihtiyaci var.

sus.

Sus ve söylenmemiş şeylerin sesini dinle.

18 Kasım 2014 Salı

eremedi.


Sen cok yüksektin, basim sana eremedi.
Sen çok derindin, aklım sana eremedi.

Bugün günlerden introduction to miracles...

Nothing real can be threatened.
Nothing unreal exists.
Herein lies the peace of God.

Keske bi de düsersin cocugum diyen bi annesi olmasa...
Kendimi sık sık Üçüncü Durum'un kahramanı Fima gibi gazetede felaket haberlerini okurken sözcük secimleri üzerine kivranirken buluyorum.

Bugün örnegin su cümle:

 “28 Ekim’den bu yana aralıksız devam eden arama kurtarma çalışmaları sonucunda madenin 4. ‘başyukarı’ bölümünde iki işçi kardeşimizin daha cenazelerine ulaşılmıştır. 

O "kardesimiz" sözcügü beni cok kivrandiriyor. Ölmeden kardesiniz olamamanin ve ancak ölünce kardesiniz olabilmenin derin acisi beni cok kivrandiriyor.  

Bi de "daha" var. Bi de cümlede geçmeyen "dahasi" var :( 

17 Kasım 2014 Pazartesi

Meraki kurtarmak!

RETTET DIE NEUGIER! - Gegen die Akademisierung der Kindheit (Meraki kurtarin! - Cocuklugun Akademiklestirilmesine Karsi)
Salman Ansari
2013

NOTLAR:
- Büyüklerin tasarladigi ögrenme projeleri cocugun zihinsel hareketliligini kisitliyor ve önemli günlük deneyimlere zaman birakmiyor.

- Iletisimde göz hizasi önemli!

- Doga bilimleri özel bir zeka düzeyi veya türü gerektirmiyor. Soyutlama becerisi bebeklerde bile var, kanitlanmis. 3 yasindaki cocuklar bile sebep-sonuc iliskilerini tahmin edebiliyor.
Peki neden en gec ilkokulun sonunda son derece merakli ve sürekli sorular soran okul öncesi cocuklarindan son derece ilgisiz ve meraksiz ögrencilere ulasiyoruz?
Cünkü ögrenme anlamini yitiriyor. Ögrenmek bizim icin sadece elde edilen bilgiyi kendi basimiza baska ögrenilenlere baglama veya baska alanlara tasima imkani oldugunda anlamli.
Dolayisiyla "ders" sasirma fenomeniyle baslamali, cocugun sorulariyla tetiklenmeli, cocuk tahminler yürütebilmeli ve tahminlerini deneyerek test edebilmeli. (Deneyleri olabildigince cocuklar kendisi tasarlamali)

- Ögrenme gündelik deneyimlerden baslamali. Örnek: Bedenin bir bildigi var. Vücudumuz Newton yasalarina göre davraniyor. Vücudumuz implicit olarak bunu biliyor ama bu bilgi bilinc düzeyine yükselmemis. Newton yasalari okulda ögreniliyor ve ölü bilgiler olarak beynimizin bir kösesinde takili kaliyor.
Örnegin bir nesneye uygulanan kuvvetlerin toplami 0 ise nesne kipirtisiz kalir. Bu soyut bilgi halat cekme oyununda var, iki tarafta ipe ayni miktarda kuvvet uygularsa berabere kalirlar :) Kaldirma kuvveti bilgisi tahtiravalli oyununda var. Eylemsizlik kanunu harekete gecen arabada sarsilmamizda ve ani frene karsi emniyet kemeri kullanmamiz gerekmesinde var.
Okulda ögretilen soyut bilgiyle bedenin bildigi implicit ama somut bilgi bir araya getirilmeli. Ögrenmek budur.

- Hicbir cocuk kendi gercekligini anlamak, aciklamak, kavramak ve idare etmekte kullanamayacagi bir seyi ögrenmek istemez. Cocukluk döneminde ögrenme daima elde edilen bilginin kullanilmasiyla iliskilidir.Cocuklar cevrelerindeki gercekligi kavrayip yönetmelerine yardimci olmayan sorulari sormaz, merak etmez.

- Dikkat etmeli!: Cocuk sorulari genelde soru gibi gelmez. Icinde "Nasil?" "Niye?" gecmeyebilir. Örnegin cocuk "Tahta küre yuvarlandi ama Lego parcasi yuvarlanmadi" seklinde durum tespiti yapabilir. "Neden?" sözcügü tespitte gecmese de cocugun duydugu saskinlikta gizlidir.

- Yetiskinler ögretmemeli, sadece destek olmali!Hic bir zaman hazir yanitlar vermemeli.

- Cocuk yetistirmek risk almaya hazir olmayi gerektirir! Kendine zarar vermesinden korktugumuz icin herseyi cocugun yerine yaparsak hicbir seyi ögrenemez.

- Anaokullarinin amaci cocugu ilkokula duygusal ve zihinsel olarak hazirlamak olmaliyken pek cok anaokulunda ilkokuldaki ders programina paralel bilgi yüklemesi yapiliyor.

- Benjamin Franklin -  Joseph Priestly. Ikisi de doga bilimlerini üniversitede ögrenmemis. Biyografilerinden cikan ortak noktalar: Gözlem yetenegi, iletisim ve soyutlama becerisi, gözlediklerine bir yorum aciklama getirme konusunda derin ihtiyac, elde edilen bilginin amaca yönelik organizasyonu, algi ve hayranligin simbiyozu, deneme yapmaktan duyulan sürekli mutluluk.

- Heterojenlik dogada sürekli karsimiza cikan bir fenomendir. Cocuklara sürekli vurgulamali. Egitimcilere de , cünkü homojen bir grubun basarili bir dersin ön sarti oldugunu sanan egitimciler var!

- Ögrenmenin üc asamasi:
1) Cocugun soru karsisindaki kendi fikir ve aciklamalarini dile getirmesi
2) Yanitlarin grup icinde tartisilmasi, olasi görünenleri denemek icin deney tasarlanmasi (cocuklar olabldigince deneyi kendi tasarlamali)
3) Sonuclarin gruba sunulmasi

Bazi pedagojik yaklasimlar cocugun önüne önce deneyi koyuyor. Yazar bunu yanlis buluyor. Soru olmadan deney olmamali. Yoksa deney neye hizmet edecek?

- Kullanilan dil önemli. Okul öncesi yasta cocuklar örnegin "Gaz" sözcügüne asina degildir, onlara Gaz" yerine "Hava"dan bahsedilmeli. Basinctan, kütleden, hacimden bahseden anaokullari var!
Ingilizce, Cince falan ögretmeye kalkan anaokullari var. Bazi cocuklar daha kuru üzümün adini (Almanca Rosinen) bile bilmiyor. Gösterildiginde adlandiramiyor!
Doga deneyimleri ve gözlemleri üzerinden konusmak , olusan diyalog ortami dili de, dilsel becerileri de gelistirir.

16 Kasım 2014 Pazar


Gel cocugum geometri oynayalim seninle...

Afrika


Bu fotografı bitki ve meyve kesitlerinde beliren bazi sekillere özellikle bir anlam yüklemek cabasinda olan sevgili insan zihnine adiyorum. Hadi bakalim, kivi kesitinde beliren Afrika icin ne buyuracagiz?

Jonas Jonasson'un "Yüz Yasinda Camdan Atlayip Kaybolan Adam"i son okudugum bi kac kitaptan sonra,  iyi bir yemegin üzerine önüme konmus tatli gibi. Kedi gibi keyifle miril miril mirildanabilirim :) Bu arada kedi dedim de
---spoiler--- Allan gercekten dokuz canli olmali. Stalin'in tam o anda ölmesini ve Mao'nun tam o anda odada olmasini baska nasil aciklamali?
---/spoiler---

15 Kasım 2014 Cumartesi


A Boy and a Bear in a Boat veya Bär im Boot veya Sandalda bir Cocuk ve Bir Ayi
Tavsiye edildigi dergide "9 yasindan itibaren cocuklar icin" diyordu. Ama 40 yasindaki anneler icin de kesinlikle gec degil. Gittikce kaptan ayiya benzemekte oldugumu farkettim. Dünya batsa sabah kahvesi veya ögleden sonra saat 4 cayini kacirmama gibi aliskanliklarimiz benzesiyor. Belki de cok hizli okudugumdan bazi sembolikleri tam cözemedigimi hissediyorum, sanirim bu yüzden bir ara yine okuyacagim. Ama sevdim; 9 ve 99 yas arasi tüm  cocuklara ve ayilara, iiiimmm, sey, herkese yani tavsiye ederim. 

13 Kasım 2014 Perşembe

Illustris Simulation of the Universe (w/ music)


Bi gün "Anne Big-Bang'den bu yana tam olarak ne oldu?" diye sorarsa (cünkü, sorar kesin, biliyorum) elimin altinda olsun.
Philae icin kücük, bizim icin büyük bir inis :)
Daha gecen hafta ogluma "kuyruklu yildiz mi? yok, daha ona inebilecek babayigit cikmadi" demistim.
Dün yanima cagirip, "su haberi oku bak, cikmis simdi o babayigit" dedim :)
Zamane annelerinin verdigi enformasyonu haftada bir güncellemesi gerekiyor.
Bazen kitap okurken kendimi cangilda beyazlarin yüklerini tasiyan o yerliler gibi hissediyorum.
Cok hizli okursam sanki bitirdigimde kitabin ruhu geride kalmis gibi oluyor. Bazen sirf bu yüzden yavasliyorum.

Duruş


Serin duruş, derin duruş, kararlı duruş, alternatif duruş, duruş oğlu duruş...
Arada kaynamasın, dünyaya karşı bi de çocuk duruş diye bi şey var.
En duruşlu duruş işte o duruş.


12 Kasım 2014 Çarşamba



Insan filozoflarla muhatapsa eylemlerine dikkat etmeli, aksi taktirde 2500 yil sonra bile böyle anilmak var...

11 Kasım 2014 Salı

"Seviyorum ben onlari her gün, oksuyorum, sarkilar söylüyorum" diyen o teyzelere söyleyin, bitkiler duymuyormus ve dokunuldugunu farketse bile bundan hoslanmiyormus. Baska bir sey var yaptiklari , bizi kandirmasinlar... Devamini sonra zaman bulunca anlaticam.

8 Kasım 2014 Cumartesi

Bana bir sey söyle, sana hemen istisnasini söyleyeyim.
Bir merkür günü bir merkür yilindan daha uzun sürüyormus.
Insan cocuguyla beraber kitap okuyunca neler neler ögreniyor.
Sofie'nin Dünyasi

Jostein Gaarder - 1991

Evet, biliyorum, oldukca gec bir okuma. 
Herkesin ayni anda okuyup konustugu kitaplardan özellikle kacinma gibi pis bir huyum var.
O yüzden bu kadar uzun sürdü kendisini elime almam.
Zamani miydi? Sanirim zamaniydi.
Örnegin Sofie'nin Dünyasi'ndan önce Christop Süss'ün "Ich denke, also bin ich verwirrt" ini okumak ve felsefe tarihine ciddiyetsiz bir giris yapmak bir avantajdi bence.

Kitabin son sayfasini da okuyup bitirince aklimda olusan fikir su: Aslinda hepsi bir puzzle'in basinda durdular, ve birer parcasini bulup gittiler. Hepsi de biraz yanildi, cünkü bütünü göremiyorlardi. Öte yandan hepsi de hakliydi, kendi kücük felsefe mikrokosmoslarinda. 

Puzzle henüz bitmedi, hepimizin koyacagi ufak tefek birer parca var. Sonunda ortaya cikacak resim harika bir sey olacak :)



6 Kasım 2014 Perşembe

Merhaba "bugün günlerden hüzün", benim adim da "bugün günlerden kurabiye", tanistigimiza memnun oldum.
Imza: Bugün

5 Kasım 2014 Çarşamba

"I don't believe in charity. I believe in solidarity. Charity is so vertical. It goes from the top to the bottom. Solidairty is horizontal. It respects the other person. I have a lot to learn from other people."

Mealen: "Hayır işlerine inanmıyorum. Dayanışmaya inanıyorum. Hayırseverlik çok dikey.  Yukarıdan aşağı iniyor. Dayanışma yataydır. Ötekine saygı duyar."

Eduardo Galeano
"I may appear to be an eccentric old man... But this is a free choice."
http://www.bbc.co.uk/news/magazine-20243493

Sirf bu adam yüzünden gidip Uruguay'a yerlesen Türkler var. 
"I quit Facebook because I wanted to live deliberately." :))
http://zenhabits.net/fb/

Loaves and Fishes

Loaves and Fishes

This is not
the age of information.

This is not
the age of information.

Forget the news,
and the radio,
and the blurred screen.

This is the time
of loaves
and fishes.

People are hungry
and one good word is bread
for a thousand.

-- David Whyte
Gercekten o mu demis, emin degilim fakat kim derse desin günümü, haftami ve son bes yilimi ihya etti diyebilirim: "Give me the power to produce a fever and I will cure any illness." (Parmenides)


G+ - 19.02.2013

Kaybolur, maybolur neme lazim...

Young, qualified and jobless: plight of Europe's best-educated generation


Genc, kalifiye ve issiz: Avrupa'nin en egitimli neslinin zor durumu...
Bugün günlerden yine hüzün...

4 Kasım 2014 Salı


"Insanlar ışıkların gittiğini farketmeyecek bile. Çünkü düğmeden kapatılmayacak ışıklar, yavaş yavaş söndürülecek."

FB - 16.10.2014

Kim güzel derse, güzel olmayani da yaratir.
Kim iyi derse iyi olmayani da yaratir.
Var olan olmayani gerektirir.
Karmasik olan basit olani gerektirir.
Yüksek alcagi,
Sesli olan sessiz olani,
Sartli olan kayitsiz sartsiz olani,
Simdi bir zamanlari gerektirir.
Iste bu yüzden aydinlanmis kisi:
Eylem göstermeden etki eder.
Konusmadan söyler.
Her seyi birlige karar kilinmis halde icinde tasir.
Üretir ama sahip olmaz.
Yasami tamamina erdirir ama talepte bulunmaz.
Talepte bulunmadigi icin de hic kayiba ugramaz.

FB - 23.05.2014
Nehir kenari, orman ve kütüphaneden ibaret bir okul hayal ediyorum. Kütüphane mümkünse eyalet kütüphaneleri agina bagli olsun, daha da mümkünse dünyanin bütün kütüphanelerine...
FB . 29.07.2014

Japon baligi

Oglumun evcil hayvan istegiyle, yer, zaman ve bütce sınırlarını bir orta yolda bulusturmak icin balik almaya karar verdik. Bilgilenmek icin bir evcil hayvan dükkanina gittik.
"Ee, sey, biz oglum icin eve balik almak istiyorduk da..." diye basladim cümleye...
"Cok kücük daha yasi" buyurdu satici memnuniyetsiz bir surat ifadesiyle.
"Ben de yardim edecegim tabii, ama onun ögrenebilmesi icin olabildigince basit ve kücük baslamak istiyoruz" dedim.
"En kücük her zaman en basit degildir, simdi su gösterecegimle baslamalisiniz" diyerek bayagi teskilatli bir akvaryum gösterdi bize. Epey de anlatti.

Son bir deneme olarak dedim ki, "Simdi ben cocukken animsiyorum, büyükce bir fanusum vardi, icinde de iki tane baligim, bayagi tecrübelenmistim ben onunla, acaba benim de yardimimla oglum öyle bir seyle baslayamaz mi?"

"Anliyorum, fanusta Japon baligi, o eskidendi. Simdi Hayvan Koruma Kurumu tarafindan yasaklandi. Fanusta balik besleyemezsiniz. Yakalansaniz cezasi bile var" dedi.

Agzim acik kalakaldim oracikta.
Aynisindan dogup büyüdügüm ülkeye de istiyorum.
Hayir, Japon baliklari icin degil.
Maden iscileri, tersane iscileri, insaat iscileri icin... En azindan...
Hatta yakalaninca cezasi "bile" olsun.

3 Kasım 2014 Pazartesi

"Birlesmis Milletler Beslenme ve Tarim Organizasyonu'nun arastirmalarina göre insanlar tarih boyunca 7000 bitki türünü beslenme icin kullandilar. Bunlarin cogu kayboldu ve onlarla birlikte mutfakta nasil hazirlandiklarina dair bilgiler de... Bugün beslenmemizin %95'i sadece 30 botanik türden saglaniyor. Bu gecmiste tarim ve bahcivanlik islerindeki cesitliligin %0,5'ine denk gelir. Sadece bu da degil, Botanik tür Solanum tuberosum , yani patatesi ele alalim. Ciftciler yüzyillar icinde 4000 farkli patates türü yetistirdi, pirincte bu 100.000 türdü. Bilimsel acidan yedigimiz seylerin genetik cesitliligi daraldi. Kritik bakmayan tüketici bunu fazla farketmiyor. Yogun sekilde üretilen bugday ve misir akla gelebilecek her türlü gidaya dönüstürülüyor. Tahillar patlatiliyor, gevrek yapiliyor, micky mouse veya kücük kalpler sekli veriliyor, sari, mor, mavi veya yesil oluyor. Aroma maddeleri sayesinde vanilya, cilek, karamel, mango tadi aliyor. insan kendini cesitlilige inandirabilir ama bagirsak bakterileri buna kanmaz. Onlar sindirmeleri gereken maddenin sonunda ayni sey oldugunu bilirler."
FB 15.10.2014
Ögle yemegi sofrasinda farkettim. Elmayi dikine kesersen icinde kalp var, enine kesersen icinde yildiz var. Bu dünyada bi sey var, bi tarafindan bakinca isik gibi görünüyor, aydinlatiyor; bi tarafindan bakinca kalp gibi görünüyor, sicaklik yayiyor. Ayni sey aslinda ama baktigin yere göre, bir öyle, bir böyle görünüyor. Bi cocuk taniyorum; resimlerine kalp seklinde günesler ciziyor. Bi sey var biz yetiskinlerin bilmedigi; cocuklar biliyor.
FB-17.10.2014

1 Kasım 2014 Cumartesi

İşsizlik Hakkı (The Right to Useful Unemployment and its Professional Enemies)
Ivan Illich
Ilk yayinlanma yili: 1978
Türkce'de yayinlanma yili: 2011
Yeni Insan Yayinlari

Senlikli Toplum'a devam olsun diye yazilmis. Önce onu, sonra bunu okumak daha iyi.

Bi hak oldugu aklimiza bile gelmezdi, degil mi?


Ben de Beatrice'in pesinden giderim.

31 Ekim 2014 Cuma

Kücük Lego parcalarinin elektrik süpürgesi tarafindan yutulmasindan muzdarip bütün anneler artik birlesip derneklesmeli. Gec bile kalinmis. Bunu bilir bunu söylerim...
Bu kitabi 9 yil önce okumus olsaydim, o siralarda kendisini olusturmayi düsündügüm blogun adi "Şenlikli Bir Yaşam" olurdu, tarzi sonunda eristigi şenlikli kivama en basindan kavusurdu ve Google'da şenlik arayan herkes gelip beni bulurdu :) Aaah, ah , bugünkü aklim olsaydi...

Senlikli Toplum (Tools for Convivality)
Ivan Illich
Ilk yayinlanma yili: 1973
Türkce'ye kazandirildigi yil: 1989
Yayinevi: Ayrinti

Ben internetten de okurum, ingilizcem de iyidir dersen, beri gel.

+18

Bi de parmagi yok ki gözüne soksun diyorlar.
Daha ne yapsin? Bu da mi parmak degil?
Neyse, ilerde bi ucurum var,
ne biriken suyu bosaltmak,
ne günes isiginda yemek yemek icin,
durmak yok, yola devam.
Belki denize ulaşır içimizdeki nehirler bir gün...

30 Ekim 2014 Perşembe

Bugün kütüphaneye giderken yanindan gectigim cafe'de Hilde'yle Sophie'yi oturmus sohbet ederlerken gördüm.
"Gercekten"...
Biri cappuccino iciyordu, öteki kakaolu süt.
Bu isin sonu nereye varacak henüz bilmiyorum.
Sophie'yle Hilde de bilmiyorlar sanirim.


Ya Zeki Müren de bizi görüyorsa?

29 Ekim 2014 Çarşamba

Şimşek gökgürültüsünün sebebi midir?
Sakalim olmadigi icin benim sözüm dinlenmiyordu. Nihayet Tim Mälzer'in programinda deniz biyologu bir uzman dedi de hep beraber dinledik: "Balik dedigin her firsatta, haftada iki kez falan yenmez. Baligi delikattesse olarak görmek gerek."

Simdi aynisini bal icin de söyleyecek bir uzmani bekliyorum.
Her gün bir yerlere....
Ama bugün özellikle "Yaldızlı imgelere, Toplara tüfeklere, Kralların tacına..." 

28 Ekim 2014 Salı

Girilmez

Çevresine çit çekilip kapısına 'Girilmez' yazılan her bahçede cennetten bir daha kovuluyorum sanki...

FB -27 Mayis 2014
Leben und leben lassen!
Yasa ve yasat!

Senden farkli olana tolerans göster (idare ediver) anlaminda degil.
Yasam dolu olmayan herseyi köseye sıkıstır, "bozguna ugrat" ve yasam dolu olan her seye yer ac anlaminda...
Bildigim, tanidigim, okudugum bir kitabi yeni okumakta olan birine "neresindesin?" diye sorunca bana sayfa numarasi söylemesine sinir oluyorum.

25 Ekim 2014 Cumartesi

Her seferinde "ne varsa eskilerde var" demek zorunda miyiz?
Evet, zorundayiz.
Yaşar Güvenir sunar, "Sensiz Saadet Neymis"

Two monks were arguing about a flag.
One said: "The flag is moving."
The other said: "The wind is moving."
The sixth patriarch happened to be passing by.
He told them: "Not the wind, not the flag; mind is moving."

24 Ekim 2014 Cuma

Aradim aradim buldum yeniden:

Bir kuş uçar, gökyüzünde süzülür 
Bir çocuk bütün oyunlara yazılır 
Bir gül kokar, tüm çiçekler ezilir 
“Bir tel kopar, âhenk ebediyyen kesilir” 

Ekmek yogururken aklima geldi

Ekmek yogururken aklima geldi, kendi düsüncemden korktum.
Zitlari hep soldan saga dogru giden yatay ve düz bir cizginin iki ucunda gibi düsünüyoruz.
Ya aslinda bir dairenin üzerindelerse?
Ve sadece belli konularda degil, her zitlikta...
belli bir yönde cok fazla ilerledigimizde...
kendimizi zitligin öbür tarafinda bulmamiz işten degilse?

Tevazu yönünde fazla gitmenin insani böbürlenmeye götürmesi gibi...
Güzellesmek yönünde fazla cabanin insani cirkinlestirmesi gibi...
Güc göstermenin fazlasinin zayifliktan olmasi gibi...

Fazla yorgunluk insani dinlendirir mi?
Fazla zenginlik insani fakirlestirir mi?
Fazla beyazlik siyah midir?
Fazla turuncu mavi midir?

 
Tevazunun fazlasi gözüme böbürlenme gibi görünüyor.
Gecmis yillarin not defterlerini temizliyordum bugün, Suna rastladim: 
Beni arabasini tamir etmeye ikna etmek icin dedi ki "Artik büyüdün sen, yapabilirsin"... 
Anne, biliyor musun, bi daire sonsuza dek devam eder, bak böyle dönüyorum, dönüyorum etrafinda hic bitmiyor...

15 Ekim 2014 Çarşamba

Der dritte Zustand




Bugünlerde bitmek üzere olan:
"Der dritte Zustand", Israilli yazar Amos Oz'un.
Kudüs'te yasayan, kariyeri yarida kesilmis entellektüel Fima'nin hikayesi.
"haa, yine boslukta kaybolmus entellektüelin hüzünlü hikayesi" diye basladim okumaya. Sonra Kudüs sokaklari cekti. Sonra bi noktada Fima "ücüncü durum"u kesfetti. Simdi henüz kitabin bitmedigi yerde Fima ücüncü durumda yasamayi basaracak mi diye merak ediyorum, tam burada birakmak kitabi, tam bu umutlu noktada durmak istiyorum. O zaman o cografyanin insanlari icin de bir umut varmis gibi hissedecegim. Fima'nin ADD sendromundan muzdarip oldugunu saniyorum, yazari farkinda mi bilmiyorum. Belki de hepimiz ADD'den muzdaripiz.
Ingilizce'ye The Third Condition adiyla cevrilmis. Umarim Türk yayinevleri de kesfetmistir Amos Oz'u...