2019'un son aylarında Jose Saramago'nun 6-7 kitabını ardarda okuduktan sonra "Bal yiyen baldan bıkar" korkusuna kapılıp bir ara verme kararı almıştım. O ara işte bu kadar uzun sürdü. "Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl" yazarın ikinci kitabı. 1984'de yayımlanmış. Saramago henüz noktalama işaretlerini toptan çöpe atmamış, sadece diyalogları ardarda akan cümleler halinde yazıyor. Yeterince dikkatli bir okuyuşta hangi cümle hangi karaktere ait anlaşılır. Bir de henüz karakterlerine birer isim verme zahmetine girdiği dönem olmalı. Oteldeki bavul taşıyan çocuktan, gizli polis memuruna dek hemen herkesin bir adı var.Kitap bir Saramago klasiği olarak eşine bir ithaf ve bir kaç alıntı ile başlıyor. Hikaye 1935 yılının son günlerinde Brezilya'daki 16 yıllık gönüllü sürgününden Lizbon'a dönen doktor ve şair Ricardo Reis'in gemiden inip bir otele yerleşmesiyle açılıyor. Bir ay kadar önce, 30 Kasım'da, Portekiz edebiyatının önde gelen isimlerinden Fernando Pessao vefat etmiştir. Ricardo Reis'in dönüş sebebi budur. Reis gerçi iyice tarif edilmesine rağmen Pessao'nun mezarını bulamaz; fakat hayalet mi desek, iki dünya arasında kalakalmış mı desek, müteveffa Pessao tarafından ziyaret edilmeye başlar. Bu arada romanın birbirine adeta zıt konumlanmış iki karakteri Lidia ve Marcenda da Reis'in yaşamına girer. Sayın Saramago kitabın adında büyük spoiler'ı patlattığı için söylemekte sakınca yok; böylece 1936 yılının çeşitli olayları arkaplanda akarken Ricardo Reis'e ömrünün son aylarında eşlik ederiz.
Kitabı ortalama bir Türk okurdan bekleneceği üzere Portekiz edebiyatından ve tarihinden habersiz, internette sağımıza solumuza bakmadan, bu minval üzerine okuyup bitirmek mümkün. Saramago'nun dili hep olduğu gibi akıcı, yer yer ironik, insan kendini kaptırıp gidiyor. Böyle de anlamlı, böyle de lezzetli. Ben okumaktan büyük zevk aldım. Fakat roman aslında Jose Saramago'nun Fernando Pessao'nun anısına bir saygı duruşu. Pessao sadece Portekiz değil, dünya edebiyatında az rastlanan bir yöntemle kendi isminden başka en az üç ayrı isimle eser veriyor. Bunlara basitçe mahlas ya da takma ad denemez; çünkü her ada karşılık bir biyografi, bir karakter oluşturuyor (buna heteronim deniyormuş) ve her heteronim altında farklı bir tarzda yazıyor. Ricardo Reis bu heteronimlerden biri, yani Pessao'nun alter-egosu. Kitapta yer yer diğer heteronimlere ve Ricardo Reis biyografisine göndermeler var. Lidia ismi, Reis'in Pessao'dan bir yaş büyük olması, Pessao'nun açılmaya başlayan alnı ve kimbilir, benim herhalde farkedemediğim pek çok başka detay bu gerçek hikayeye gönderme. Saramago ayrıca Avrupa tarihinde kritik bir yıl olarak 1936'yı da tüm gerçekliği ile (gazete haberleri dahil) önümüze getiriyor. Portekiz'den İspanya'ya, İtalya'dan Almanya'ya adeta bir diktatörler resmi geçidi. Saf tarih okumayı sevmeyenler için bu dönemi ve bu coğrafyayı edebiyat sayesinde öğrenme fırsatı. Ricardo Reis'in tüm bu olup bitenler karşısındaki rolü bir tür pasif seyircilik. Bilinçli bir seçim mi, yoksa elden bir şey gelmediği için mi, çok belli değil. Kendi yaşamındaki pasifliği, eylemsizliği, seyirciliği de yer yer kızdırıyor okurken. Ricardo Reis Lizbon'a arkadaşı öldüğü için döndüğünü söylese de, Pessao ona şöyle diyor: "Sevgili Reis, devrimlerden kaçmak sizin kaderiniz, bin dokuz yüz on dokuzda başarısızlıkla sonuçlanan bir devrim yüzünden Brezilya'ya gittiniz ve şimdi gene büyük olasılıkla çuvallamış olan bir başka devrim yüzünden Brezilya'dan kaçıyorsunuz". Ve bir alıntı daha kahramanımızı daha iyi anlamak adına: "Ve iște Ricardo Reis, dünyanın seyircisi, sorun bilgelikse o da onda var, aldığı eğitim ve yaptığı seçimler nedeniyle dünyaya yabancı ve kayıtsız, titreyip duruyor altı üstü bir bulut geçti diye,..."
Saramago'ya bir kez daha sevgi ve saygılarımı sunuyor; dizinin dibinde hikayelerini dinlemeye bunca ara verdiğim için üzüntülerimi bildiriyor; kendisini "Körlük"e kısıtlayanları esefle kınıyorum.
Dipnot: "Labirent Tanrısı"nı çok merak ettim. Okuyamayacağım için çok üzgünüm.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder