30 Mayıs 2017 Salı

Galiumgillerin en verumu, güzel öğretmenler, şeytanın yap dediği, vb.

Asagidaki yaziyi "BBY'i kapatmasan iyiydi, yine yazsan ya" diyen, üc ayri blog ve bes ayri mecrada aktif oldugumu bilmeyen (bir kismi da bilmek istemeyen) arkadaslarim icin, o vakitler BBY taslaklarinda  yayimlanmadan kalmis yazilar arasindan buldum cikardim :)

Buyrunuz nostalji niyetine... Yarim kalmis ama...

-|-

Nehir kenarinda kesfettigim ilginc bitkilerden laf acilmisken, dünkü yürüyüste bir de Galium verum görmeyeyim mi? Daha bir gün önce iki arkadasimin konuya dikkatimi cekmesiyle, Galium türleriyle hasir nesir olmus ve saskinlikla bu "Galium"gillerin en "verum"unun digerleri gibi beyaz degil sari cicekli oldugunu ögrenmistim. Dün nehir kenarinda, saga sola bakina bakina yürürken birden karsima cikmasin mi? Nasil mutlu oldum ve ne güzel ögretmenlersiniz siz ikiniz, tesekkür ederim :)

Almanca kaynaklarda okuduguma göre, bu en verum olan Galium eski günlerde peynir yapiminda kullanilirmis. Cünkü süte katildiginda sütü kesme (uzmanlarinin deyisiyle pihtilastirma) özelligi varmis. Bugünkü peynir lablarinin yerine kullaniliyormus. Hatta bu amacla baska Galium türlerinin de kullanildigi vakiymis. Bu bilgi Türkce kaynaklarda bazi Galium türlerinin yogurt yapmakta kullanildigi bilgisiyle tutarli. Merak ettigim, her iki durumda da bir fermentasyonun gerceklesip gerceklesmedigi... Eger bir fermentasyon gerceklesmeyip süt sadece pihtilasiyorsa son ürüne bildigimiz anlamda yogurt denip denemeyecegi... Seytan diyor ki, al su iki Galium türünden birer örnek; koy yarimsar litre sütün icine, seyreyle eglenceyi.

Ben bu seytanin lafini dinlesem mi? 

-|-


Yarim kaldigi yerden anlatayim o öyküyü...

Seytanin lafini dinledim, yarimsar litre sütle denedim o iki Galium türünü ...
Yok, olayda bir fermentasyon söz konusu degil. Süt pıhtılaşıyor sadece.
Niye? Ben ne bileyim, bendeki bilimsel merak buraya kadar, iste bir takim bilim kisileri el atsa keske bu tür seylere... Gazeteler de hep bunlardan bahsetse...
Iste sonra bu hikayeyi önce FB'da, sonra IG'da baska baska cümlelerle anlattim, yanlis animsamiyorsam.
Bi hikayeyi de döne döne üc ayri mecrada üc ayri kez anlatabilen kisiyim.
Artik o ne bicim bir anlatma askiysa... Neyse, bu mevzu da taslakta kalmadi ya, mutluyum, huzurluyum. 

29 Mayıs 2017 Pazartesi

Görmek ve İşitmek Üzerine


Koleksiyon yapmayi seviyorum; özellikle elle tutulmaz seyler biriktirmeyi. Biriktirdigim seylerden biri "söz"lerdir. Cesitli kaynaklarda belli bir konu üzerinde söylenmis sözleri biriktiririm. Örnegin görmek ve isitmek üzerine sadece yasadigimiz cagin eserlerinde degil, insanligin en eski ve en degerli eserlerinde de tekrarlanan bir tema var. Bir süredir özenle takibindeyim ve pamuklara sararak koleksiyonunu yapiyorum. Simdilik bulduklarim bunlar (Sen de bulursan haber ver) : 


Kisi ancak yüregiyle görür, göz hicbir seyin özünü göremez.
(Kücük Prens, Antoine de Saint-Exupery)

§

Yaşadığım yüzyıl her şeyi eğip büken bir gözlük yerleştirmiş gözüme, gerçeği göremediğimi sezinliyorum. Ama kahretsin, seviyorum da gördüklerimi" 

(Sessiz Ev, Orhan Pamuk)

§

Bakarız ama göremeyiz, görülmezdir.

Dinleriz ama duyamayiz, duyulmazdir
 (Tao Te Ching - 14)

§

Baktığınız zaman, görecek bir şey yoktur.

Dinlediğiniz zaman, duyacak bir şey yoktur.
Oysa kullandığınız zaman tükenmek bilmez. 
 (Tao Te Ching - 35)


§
...`Gördükleri halde görmezler.
Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.'
(Matta 13-13)

§

...  'Duyacak duyacak, ama anlamayacaksınız,
Bakacak bakacak, ama görmeyeceksiniz!'
 (Yesaya 6-9 , Matta 13-14)

§
... "kalbleri var, fakat onlarla anlamazlar; gözleri var, fakat onlarla görmezler; kulakları var, fakat onlarla işitmezler" 
(Araf -179)

§ You have conceived a little gap between illusions and the truth to be the place where all your safety lies, and where your Self is safely hidden by what you have made. Here is a world established that is sick, and this the world the body's eyes perceive. Here are the sounds it hears; the voices that its ears were made to hear. Yet sights and sounds the body can perceive are meaningless. It cannot see nor hear. It does not know what seeing is; what listening is for. It is as little able to perceive as it can judge or understand or know. Its eyes are blind; its ears are deaf. It can not think, and so it cannot have effects. 
(A Course in Miracles - Ünite 28, Bölüm 5, Paragraf 4)


§

...
en çok bağıran en doğru sayılır 
insanlar işitmeyince
... bahar gelir, farkedilmez olur
insanlar görmeyince 

(Bülent Ortaçgil, Bu İş Çok Zor Yonca)

§

28 Mayıs 2017 Pazar

Laboratuar Kızı veya Yaprak Fısıltıları



Blattgeflüster (Lab Girl)
Hope Jahren
Ludwig, 2016

Kütüphanede raflarda görüp adina ve kapagina kapilarak, ani kararla alip okudugum kitaplardan biri. Okuma listeme girmeden çıkan kitap :) Ingilizce veya baska dillerden cevrilen kitaplarda Alman yayinevlerinin isim konusunda ne kadar bagimsiz ve yaratici kafali olabildiklerini daha önce de gözlemistim. Kitabin orijinal ismi "Laboratuar Kizi", Almanca ceviriye verilen isim "Yaprak Fısıltıları - Bitkilerin Harika Dünyasi" :) Kitabin ismi Laboratuar Kizi olsaydi ve o alt baslik olmasaydi ben bu kitabi almazdim kütüphaneden, dogru. Ama, ııh, yine de  olmamis degerli yayinevi, kitabin laboratuarda büyümüs ve yasamis bir kadin hakkinda olusunu degistiremiyoruz :) Kitapta yazar Hope Jahren kadin bir bilim adami olusuna dair hikayesini cocuklugundan baslayarak anlatiyor. Bu otobiyografinin her bir bölümüne bir agacin tohumdan baslayarak gecitigi bütün dönemlere dair bir doga yazilari gecidi eslik ediyor. Ve "kadin bir bilim adami denmez" hindiba, "bilim insani" denir veya "bilim kadini" denir diyeni -daha önce de demis oldugum gibi- terlikle kovalarim, bilerek öyle diyorum herhalde, evet bir bildigim var herhalde... Ayica kitabin bir noktasinda "Wissenschaftlerin" degil de "weibliche Wissenschaftler" denmesini de hemen not aliyorum.

Neyse, bir bilim adaminin, özellikle kadin olarak bilim cevrelerinde büyük cabalar harcayarak oldugu yere gelisinin hikayesi, laboratuarda yasamanin hikayesi, ABD'nde bilim yapmanin/yapabilmenin hikayesi, bitkilerin harika hikayesi ve ama biraz da, hatta cokca Bill'in hikayesi... O yüzden kitabin bir gün Türkce'ye cevrileceginden yana sızılı bir süphe icindeyim. Ama Ingilizce'si satiliyor gördügüm kadariyla kitap sitelerinde. Alin Ingilizcesinden okuyun, neyinize yetmiyor. Örnegin Hope'un cocuklugunun gectigi o karanlik ve karli Minnesota kasabasini, babasiyla aksam laboratuari kapatip eve eve dönüslerini kacirmayin, ögrenciyken para kazanmak icin calistigi hastane eczanesini ve orada deneyimlediklerini Charles Dickens alintilarina paralel anlattigi o harika kismi kacirmayin... Bill'le tanistiklari o bölümü ve izleyen bölümlerde nasil siyam ikizlerine dönüstüklerini... Hatta durun bir kac alinti da yapayim ben... Yazacak kagidim yoktu, hepsini fotografladim...

Insanlar bir yaprak nasil yaratilir bilmiyorlar, ama bir yaprak nasil yok edilir biliyorlar..



Özetle "yapraginiza sorular sorun" diyor.


O (babasi) bana bir seyi bozmanin degil, onu tekrar onarmamanin utanc verici oldugunu ögretti. 


"Eve kadar yürüdügümüz üc kilometre boyunca konusmamaya coktan alismistik. Sessizce bir arada olmak iskandinav ailelerinin dogalari geregi ve herkesten daha iyi uyguladigi bir seydir". Bu alinti biraz kisisel sebeplerden. Babamla sessizce, konusmadan ayni arabada ise gidislerimiz geldi aklima... Belki bizde de üc bes nesil öteden karismis bi Iskandinav geni filan vardir...


Kendilerine ölü veya cansiz gözüyle baktigimiz tohumlarin bile beklerken canli olduklarini ve yasadiklarini ve cooook uzun zaman bekleyebileceklerini anlatiyor bu bölümde...


"Her baslangic bir beklemenin sonudur. Her birimiz bir olma firsatina sahip oluruz. Her birimiz ayni zamanda hem olanaksiz, hem de kacinilmaz olaniz. Her yetiskin agac da önce bekleyen bir tohumdu."


Yapraklar bu dünyadaki anorganik maddeyi organik olana cevirebilen tek seydir ve tek görevleri budur diyor. Ve insanligin varligi da bu biricik göreve baglidir diyor. Özetle. Cok güzel diyor...


"Bir agac kütügünün bir tarafinda ince, diger tarafinda kalin olarak gözledigimiz halka bize vaktiyle düsmüs bir dalin hikayesini anlatir. Bir dal kirildiginda agacin dengesi bozulur. Bu yüzden gövdedeki hücreler,  agacin simdi esit dagilmayan agirligini dengelerken zayif kalan kismi güclendirmek  icin uyarilirlar."


Onca sene boyunca yasamimdan bir sey yapabilmek icin agir calistim ve sonunda yasamimin gercekten degerli yapi taslarinin ben onlari haketmeden gökten düsen düstügünü görmek sasirticiydi. Eskiden güclü olmak  icin dua ederdim, simdi sükran dolu olmak icin dua ediyorum.


23 Mayıs 2017 Salı

Mutluluk kaç Euro?


Bugünlerde beni en mutlu eden sey dünyaya "o" gözle bakmak, "o" gözle fotograflar cekmek ve "o" gözle gördüklerimi proce bloguna not düsmek :)

Bu kadar cok 1 Euro benim cüzdanimda yoktu, ev halkinin cüzdanlarini da gizlice elden gecirmem gerekti. Ama fotograf cekiminden sonra iade ettim herkese Euro'cuklarini :)))

Bugünlerde mutluluk bana örnegin 7 Euro. Ya da 7 dügme. Ya da 7 gazoz kapagi :))

21 Mayıs 2017 Pazar

Seven Hills :)


Insanin kart göndermeyi seven arkadaslari olmasi ne güzel :)

Hepsini bulabilmis miyiz Handan? Capraz cikmadi hic, ondan süphelendim :) Istanbul konusunda genel kültürü zayif olan oglanla konusma firsati verdi bize, oldukca yararli oldu.

Yalniz Valensa nedir, onu bilemedim?

20 Mayıs 2017 Cumartesi

Utopia



Yeni bitenim, bu kez nedense bi güc bitenim...
"Griptendir, o griptendir" diye elimde sürünmesine bahane buldugum, nihayet bitenim :)




Thomas Morus, nami diger Thomas More'dan bir kitap türüne adini vermis olan Utopia... Michael Siefener elinden cikmis yeni Almanca cevirisiyle...

Iki yerde satirlarin fotografini cekmisim. En begendigim kisimlari sadece bunlar degil belki ama örneklemek acisindan....:


"Doga altin ve gümüse onlarsiz yasayamayacagimiz özel bir anlam yüklememistir, sadece insanlarin soytariligi nadir olduklari icin bunlara demirden daha büyük deger atfeder. Tam tersine doga sevgi dolu ve sefkatli bir anne gibi en önemli ve en iyi olanlari acikca/engelsizce önümüze koymustur: Hava, su ve toprak... "

  

"Kimse bir seye sahip olmadigi halde herkes zengin(di)."

(Utopya'yi tarif ederken)

Genel izlenimime gelince kitabin yazildigi dönem düsünülürse (16.yy) gercekten epey ütopik ve öncü oldugu söylenebilir. Yazdigi kimi seylerin simdi bile "ütopik" oldugu ne kadar acik... Schumacher, Gandhi ve Illich gibi "insani ölcü alan bir ekonomi"ye isaret ediyor. Mülkiyetsiz, tüm kaynaklarin esitce herkese acik oldugu bir toplum hayal ediyor, vb.  Öte yandan her ütopi yazari gibi,  icinde bulundugu toplumun en genel gecer kabullerini yine de asamiyor; Ütopya da kadinin erkege, gencin yasliya tabii oldugu bir hiyerarsik toplum olarak tarif ediliyor ve makyajlanmis da olsa bir kölelik sistemi var... 

Cok isterdim Utopia'yi bir okuma grubuyla beraber, bölüm bölüm , sayfa sayfa tartisarak okumayi. Üzerinde düsünülesi ve tartisilasi bir kitap...  

Bu arada ütopya Yunanca'dan türemis olup "olmayan yer" demekmis. Ütopiler ikiye ayriliyormus; Eutopi ve Distopi. Eutopi iyi örneklerine, Distopi kötü ve korkutucu örneklerine verilen isimmis. Yani kitap olarak "Ütopya" bir eutopi, "Cesur Yeni Dünya" ise distopi örnegi... Ama bu kavramlar yine de tartisilabilir. Fikrimce örnegin "Ada" umutsuz bir ütopidir,  "Fahrenheit 451" ise umutlu bir distopidir. Ütopya'ya gelince, ona ne umutlu, ne umutsuz diyebilyirum. Morus Ütopya'yi önümüze birakip gidiyor. Akibeti ve akibetimiz hakkinda hic bir sey söylemiyor. O papaz Ütopya'nin yolunu buldu mu, ve hatta Morus o papazin Ütopya'nin yerini yolunu bulmasina yardim etme cabasi gösterirken ciddi mi? Ironi mi yapiyor? Hic bir sey belli degil ve endiseye gerek yok;  spoiler felan vermedim ;) 

21. yüzyıl annesi

Kapiyi calip cocugunu "sokakta oynamaya" cagiran arkadaslari var diye sevinen kisiye 21. yüzyil annesi denir.

Ben de gidip kendime bir kahve yapayim bari, bilgisayar bana kaldi :)

18 Mayıs 2017 Perşembe

Hobbit filesi

Hani su kitap icin "hobbitlere yazilmis" demistim ya...

Örnegin bu yüzdendi :)

Filenin fotografini görünce ....


...cok sevinip hemen yapmaya girismistim...


Ama tam tarifi uygulayinca böyle kücük bir file cikti ortaya :)


Olsun, disarida degilse bile evde kullaniyorum ben onu :) Alisveriste kullanmak icin daha büyük bir file yapmak niyetim ise devam ediyor...

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Çatı katına astığım çamaşırların aynı gün içinde kuruduğu günler geldi. Ne güzel...

14 Mayıs 2017 Pazar

Böyle bir gün...

Bugün bogazim agriyor, kendime grip cayi yaptim, ictim.

Bugün oglan bir dogum gününe davetli ve gitmek icin sabirsizlaniyorken, onu oyalamak icin oyun uydurdum. Bir ülkenin baskentini soruyoruz birbirimize; sonra da o ismin nereden geldigine dair tamamen uydurmaca bi seyler anlatiyoruz. Örnegin 'Uruguay'in baskenti Montevideo; orada eskiden video filmleri oynatilan bir dag vardi, adi oradan geliyor' dedim. Sonra Wikipedia'dan baktim; en cok ismin "Orada bir dag görüyorum" diyen adi bilinmeyen bir gemiciden kaynaklandigina dair olan hikayeyi sevdim.

Bugün annemi aradim. Ondan Ikea'da düsürdügünü sandigi ve manevi degeri oldugu icin cok üzüldügü saatini evde buldugunu ögrendim, onunla beraber sevindim. Allah'in sevdigi kuluyla ilgili o lafi bilirsin.

Bugün giysi dolabina daldim, aklimca biraz ceki düzen verdim. Uzun zaman önce armagan olarak gelmis, kapüsonundaki yapay kürk gibi süsler ve abartili deri dügmeleri yüzünden giyemedigim bir yün yelegin o süslerini sökebilecegimi farkettim, söktüm, simdi üstümde. Dügmeleri de sökecegim, tam olacak.

Bugün oglanin itfaiye ve sövalye giysilerinin kücüldügünü farkettim, onlari da verilmek üzere bir torbaya tıktım.

Bugün mısır cipsi yedim. İcinde sadece mısır, yağ ve tuz var, bi yanlislik olmaz derken galiba cok abarttim.

Bugün oglumdan okulda yaptigi ve gazete kagidina sarilmis bir anneler günü armagani aldim. Ögretmene oglumu elisinden soguttugu icin kizgin olmakla beraber, bize el yapimi bir armaganin yeterince mükemmel oldugu ve özel bir takim kagitlara sarilip sarmalanmasi gerekmedigi mesajini verdigi icin takdir ettim. Sagol ögretmen.

Bugün (simdilik) Pinhani'den Haftanin Sonu'nu, Banu'nun Unutursun'unu, Cesaria Evora'nin Sodade'ini ve  Leonard Cohen'in Steer Your Way'ini dinledim. Oradaki keman hosuma gidiyor, "past the ruins of altar and mall" deyince bi hüzünleniyorum çağım adına. Cohen'in sarki sözlerinden kendime özel siir kitabi basacagim, bahsetmis miydim? Bugün o konuda bir sey yapmadim.

Bugün oglanin o dogumgünü kutlamasina "spor konseptli oldugu icin" yesil bir esofman alti ve bir Messi tisörtüyle gitmesine göz yumdum. Güc bela bir ögle yemegi yedirebildim. Sacini tararken pofladi. Artik cok az konuda söz dinliyor. Uzun zaman önce bir arkadasimda "Bir Kaktüse Sarilmak" adinda bir kitap görmüstüm; ne hakkinda oldugunu sorunca "ergenlik dönemindeki cocuklar hakkinda" demisti. Sanirim o kitabi bulup okuma zamanim yaklasiyor. 

Baska...?

Bugün benim özel olarak Türk Kahvesi icme günüm. Biraz sonra bogazima ragmen bi Türk kahvesi icerim tahminen. Az sekerli, duble. Grip cayinin devamini sonra da icebilirim.

Okumam gereken onca kitap beni beklerken caktirmadan oglanin "Üc Soru Isareti" kitaplarina el atar, oradan kisaca okuyabilecegim bir sey cikar mi diye bakarim. Kafami toplayamamamin sucunu gripe atarim. Biraz mandala boyarim belki, son zamanlarda hep ayni mandalayi tekrar tekrar boyuyorum. Ama onun hikayesi bir baska zaman, bir baska bloga. O cantanin sapini bitirmek icin bi havaya girerim belki, birazcik örerim. Birazcik daha müzik dinlerim. 

Kisisel tarihime iste böyle bir günü de not düserim. 

6 Mayıs 2017 Cumartesi

Kuyucaklı Yusuf


Kuyucaklı Yusuf
Sabahattin Ali
YKY

Bu hafta bitirdigim ikinci kitap Kuyucakli Yusuf...
Uzun uzadiya analiz edilebilecek bir kitap herhalde. Ben daha uzun süre agzimda biraktigi kötü tatla üzerinde düsünmeye devam edecek oldugumdan simdilik bir sey yazmak niyetinde degilim.

Sadece kitabin önsözünde spoiler verilmesinden sikayetciyim. Ben önsözleri mutlaka ve atlamadan okuyan o tuhaf okuyucu türüyüm. Felsefe ve düsünce kitaplarinda cok da yararlanirim önsözlerden. Fakat bir romana ille de önsöz yazilacaksa, bi zahmet o önsözde romanin sonundan bahsedilmesin düsüncesindeyim. Ya da ille bahsetmek gerekiyorsa bir sonsöz olarak romanin arkasina eklenmesi taraftariyim.

Sabahattin Ali'nin okudugum iki romaninda da bas kisilerin sadece icinde yasadiklari topluma degil, evlerindeki insanlara, kendi ailelerine karsi da derin bir yabancilasma duygusu yasamalari da ilginc bir ortaklik olarak dikkatimi cekti. Herhalde bunu yazmak spoiler sayilmaz :).

Ha bir de... Bir kac yil önce Kuyucakli Yusuf'un "Yusuf" adiyla Almanca'ya cevrilmis baskisini kitapcilarda görmüs, pek gururlanmistim. Türkiye'den bir türlü alip getiremedigim,  ipe sapa gelmez Türkce kitaplari raflarinda gördügüm sehir kütüphanesine bile edinmesi icin dilekce verip bir türlü edindirtemedigim (dilekcem reddedildi) bu kitabi acaba Almanca'sindan mi okusam diye bi an aklim celinir gibi de olmustu hatta. Sonra sabredip anadilde okumayi göze almistim. Iyi ki sabretmisim. Bazi saheserleri yazildiklari dilde okumak kadar büyük güzellik yok. Hele o senin de anadilinse...

Huckleberry Finn'in Maceralari



Tom Sawyer'in Maceralarini nasil tekrar tekrar okudugumdan eminsem, Huckleberry Finn'i okumadigimdan da öyle emindim kitaba baslarken. Fakat sonra tuhaf bir sey oldu; kitabin kimin detaylarini animsadigimi farkettim. Huck'in maceralarini galiba okumusum ben :) En azindan kisaltilmis bir cevirisini... Ne zaman , nerede hic bilmiyorum ama okumusum :) Huckleberry Finn Mark Twain'in cocukluk arkadasi Tom Blankenship'ten ilham alarak yarattigi bir roman kahramaniymis. Kitabi 1884'deki ilk basiminin Gutenberg Projesi'ndeki e-kitap versiyonundan okudum.

Huckleberry Finn'in Maceralari Tom Sawyer'inkileri kat kat asiyordu bana kalirsa... Finn maceradan maceraya kosuyordu adeta :) Fakat sonunda maceranin uzmani yine Tom oluyordu. Bence haksizlikti bu. Finn'e kalsa Tim'i tereyagindan kil ceker gibi kurtarirdi, ama yine bir cok macerayla. Acikcasi Tom'un zaten özgür olan Tim'i özgürlügüne kavusturmak icin cektigi bütün o pervasiz numaralar bir cocuk icin eglenceli olabilirdi ama yetiskin Hindiba icin biraz kizginlik vericiydi. Belki de fazla yetiskindi Hindiba bu kitaplar icin artik. Bilmiyorum... Fakat iki yüzyil öncesinin Missisippi insanlar gecidi olarak okundugunda ilgincti tabii ki kitap. Kimsesizler, fakirler, zenginler, siyahlar, beyazlar, kasaba sakinleri, gezgin ückagitcilar, iyi adamlar, kötü adamlar, fazlasiyla gururlular, geveze kadinlar.... Özellikle Jim'in ve diger siyahlarin Ingilizce'sini cözebilmek zordu, Huck'un bir siyahi özgürlüge kacirirken beyaz ahlakı cercevesinde duydugu sucluluk duygusunu anlamak zordu, Huck'in babasini anlamak da zordu. Ama yine de hostu kitap...Özellikle resimler... Handan'cigim, bu kez biraz da senin icin, bol bol fotografladim resimleri :)


Hikayede kölesi Jim'in önemli rolü bulunan Miss Watson


Jim :)


Huck evden kaciyor


Okul piknigini yagmalayan yaramazlara ögretmen ceza veriyor. Arkada gülerek sahneyi izleyen "uslu" ögrencilere dikkat :)


Huck'in bir derdi var. Yargic Thatcher'a gidiyor. Bu Tom'un Maceralarinda Becky'in babasi olarak bildigimiz kisi ayni zamanda...


Huck'in babasi uslanmiyor.


Huck'in büyük plani...


Jim'in yilanla imtihani

Yasli Hunker. Cok yanlis bir sey yapiyordu, simdi neydi unuttum, dolunayda sol omzunun üzerinden arkasina mi bakiyordu, öyle bir sey... Sonra iflah olmuyordu...


Jim Huck'i kiz kiligina sokup bilgi almaya gönderiyor. Burada Huck'in kiz olmadiginin nasil anlasildigina dair cok komik bir bölüm var. Cocukken bir filmde böyle bir sahne seyrettigime eminim. Belki de kitabin filme cekilmis haliydi. 


Huck kabul edildigi evin kücük kizina bir konuda yardimci oluyor. Bu daha sonra büyük bir soruna yol acacak.


Huck'la Jim baslarina dert aliyorlar.


Kral ve Dük. Al birini, vur ötekine...


Kral ve Dük ückagit pesinde...


Huck "kitaba" el basarak yemin ediyor. Ama okuma bildigi (ve bunu gizledigi icin) kitabin Incil olmadigini bilmenin rahatligiyla yalan söylüyor aslinda :)


Huck hala Jim'i kurtarma derdindeyken Sally Teyze'yle karsilasiyor. Teyze Huck'i "bir baskasi" saniyor :))


Vee....adamimiz Tom sahneye cikiyor!



Tom ve Huck Sally Teyze'yi cildirtiyorlar


 Neyse ki Polly Teyze uzaklardan yetisip olaya el koyuyor :)

Savaş yüzlerimizi nasil degistiriyor?


Asagidaki linkteki fotograflar Afganistan'da görev almis Ingiliz askerlerinde görevden önce, görev sirasinda ve görevden sonraki yüz ifadelerini gösteriyor ve "Savas yüzlerimizi nasil degistiriyor?" diye soruyor. 

Wie Krieg Gesichter verändert

Savas sirasinda cekilmis fotograflarda gözlerin kisikligi acaba isigin fazlaligindan da kaynaklaniyor olabilir mi? Bazi yüzler savastan önce de yorgun. Bazi yüzler savastan sonra yine dingin bakiyor ama artik saf degil. Bazi yüzler savastan sonra hala patolojik bakiyor. Sanki iyilesmek zaman aliyor veya hic iyilesemeyecek gibi... Ilginc...

2 Mayıs 2017 Salı



Was blüht denn da?
Der Fotoband - Sicher nach Farbe bestimmen
Kosmos
Margot Spohn, Dietmar Aichele

"Bak, dünyamiz ne güzel!" deki bitki teshisleri icin kullandigim kaynaklardan biri bu kitap. Doga teshis kitaplarinin kendi içinde epey uzmanlasmislari var. Kimi yapraklara, kimi sadece agaclara veya calilara, kimi de böyle sadece acma döneminde ciceklere yogunlasiyor. Bu kitap yabani bitkileri ciceklerinin renk ve sekillerine göre kolayca arayip bulma amacina hizmet ediyor. Söyle bir mantikla tasarlanmis:


Oku oku bitmez. O yüzden "biten" diye etiketlemem komik aslinda. Döne döne kütüphaneden ödünc alirim :) Pek cok bitki teshis kitabi gibi... Buraya not düsmüs olayim :) Bir dahaki sefere bulmam kolay olsun...



1 Mayıs 2017 Pazartesi

Sen kendi işine bak



Icimde bir yerde hep"sen"li konusan ama hemen hemen hic "ben"li konusmayan bir yer var. Sesi nadiren duyulur. Az konusur, öz konuşur. "Ben"im gibi degildir. Lafi uzatmaz, döndürüp dolandirmaz. Ne diyecekse "pat" diye söyler, sonra cekip gider. Konustu mu cogunlukla haklidir. Konustu mu dikkate alirim. En son seferinde iste bunu dedi; "Sen kendi işine bak". Cok önemli geldi bu söyledigi bana. Not aldim defterime... Daha söyledigi anda biliyordum. "Kendi" isine bakmak bencilce degil. Dünyayi kurtarmak istiyorsan "kendi"nden baslamalisin örnegin. Sen "kendi"ni kurtar, bakmissin ki dünya kurtulmus. Cok sabir istiyor, cok caba istiyor, yolda akil celenler, yolda bastan cikaranlar cok. O yüzden cogunlukla baskalarini uyarip düzeltmek ve dünyayi kurtarmak pesindeyiz. Sık sık anımsamam gerekiyor benim örnegin, sık sık kendime yeniden ceki düzen vermem... Iste o yüzden not aldim.

Yine unutabilirim, yine de unutabilirim. Eger farkedersen iki satir mail yaz, kart at, yorum birak buraya. Uzun lafa gerek yok, kisaca "sen kendi isine bak" de, o zaman animsarim.