28 Şubat 2016 Pazar

Mumbai uçağına binmek

..."Gate"e dogru yürürken daha cok zamanim oldugunu , beklemem gerektigini biliyordum. Yanimda kitabim ve yiyecek birseyler oldugu icin cok dert etmedim. Ankara kapisindan bir sonraki kapi Mumbai kapisiydi. Ikisinin arasindaki koltuklara agirlikli olarak Hintli ve Türk yolcular yayilmislardi. Bir kac sira daha fazla yürüyüp Mumbai kapisina yaklasmaya karar vedim cünkü hizli bir bakisla Türk yolcularin arasinda aradigima uygun kisiyi bulamamistim. Tahmin ettigim gibi bir huzursuzluk, bir kipirti, bir eylem yogunlugu hakimdi oraya. Sakin bir bekleyis enerjisi ariyordum. Icimdeki huzursuzlugu belki o yatistirir diye umuyordum. Geleneksel kiyafetlerinin icinde, ücüncü gözü noktali (miydi? yoksa ben mi uyduruyorum?) yaslansa da dimdik duruslu, yasli bir Hintli kadindi. Cok sakindi. Seyrediyordu. Tam aradigim kisiydi. Belki de ben onu aradigim icin oradaydi. Basimi kaldirdigimda onu görecegim bir koltuk secip oturdum. Kitabimi okurken zaman zaman basimi kaldirip onu seyrettim. Iyi geldi. Sakinligi, seyretmesi. Cok iyi seyredebiliyordu. Sakinlestigimi, huzursuzlugumun azaldigini hissettim.

Türk yolculara haksizlik mi ediyordum? Iclerinde enerjisi Hintli kadina benzeyen birini bulabilmek icin biraz bakindim. Bir kac adam yakindan bildigim bir yayilisla koltuklara serilmislerdi. Hakim olmak isteyen, rahatmis izlenimi vermek isteyen, mekandan gerek duydugundan fazlasini talep eden bir yayilis. Bir el telefonla mesgul, gözler de ona odakli. Üc kadin vardi, yanyana oturmus. Bana güne giden kadinlari animsatiyorlardi. Ne konustuklarini duymasam da, uzaktan uzaga konusma tarzlarinda , duruslarinda öyle bir sey vardi. Üc saatlik ucak yolculugla güne gidenler var midir, bu isler o kadar ilerlemis midir diye ciddi olarak merak ettim. Birinin ucak yolculugundan korkutugunu saniyordum. Yüz ifadesi sürekli gergindi. Digerlerinin anlattiklarina gülerken bile gergindi. Hep mi böyleydi, yasama gergin mi bakiyordu yoksa ucaktan mi korkuyordu cok merak ettim. Ankara'da ucaktan inerken özellikle aradim onu gözlerimle . Buldum da... Baska türlü gülüyordu artik, ucaktan korkuyordu :)

Kapiya dönelim. 9-10 yaslarinda bir kiz cocuguyla oturan orta yasli bir kadin vardi. Simdi animsamadigim bir sebepten kadinin kizin annesi degil, bir yakini oldugunu saniyordum. Telefonuyla mesguldü. Arada bir telefondan basini cok kaldirmadan cocugu uyariyordu. Ne icin oldugunu cözemedim. Neden kendileri de huzursuzken yetiskinler 9-10 yasindaki cocuklari sakin durmalari icin uyarip durur? Kimseyi rahatsiz etmiyordu oysa. Böyle böyle huzursuzlugumuzu bastirmayi ögrendigimiz sonucuna vardim. Böyle böyle huzurla oturmayi basaramayan, belki kipirtisiz ama disariya huzursuz bir enerji yayan yetiskinler oluyorduk.  Hintliler bu isi baska türlü mü yapiyorlar diye merak ettim. Mumbai kapisina yakin, kendi oturdugum sira ve cevresindekilere baktim. Bi kac genc cift vardi, cocuklu bir iki aile. Elimizdeki örnekleri genellemek mümkün olsa, Hintli genc kadinlarin batili giyindiklerini, uzun, cok güzel siyah saclari oldugunu ve kilolu olduklarini söyleyebilirim :) Karsimdaki ciftin yine uzun, siyah ve cok güzel sacli bir kizi vardi. Kimse uyarmiyordu. Sakin duruslu bir cocuktu. Iki sira ilerideki 9-10 yaslarindak Türk kiz gibi.

Yanima gelip oturan bi Türk kadindan cok umutlandim. Teyzeme benzettigim icin, bi de duru bir yüzü vardi. Hintli kadinin yasinda oldugu icin bi de belki. Keske o telefonu cikarmasaydi hemen cantasindan.  Sanirim onu buradan yolculayanlara veya Ankara'da karsilayacak olanlara kapida oldugunu, ucagi bekledigini, herseyin yolunda oldugunu bildiriyordu. Sanki 65 yasindaki bir kadina bir havaalaninin ucus kapisinda herhangi bir sey olabilirmis gibi... Yok, o degildi. Sadece Hintli kadindi seyredebilen. Sakince, baska hicbir seyle mesgul olmadan, baska hicbir yerde olmadan, arkasina yaslansa da dimdik durarak , endiselenmeden, huzursuzlanmadan seyredebilen bi tek oydu. Karsimda oturan genc Hintli kadin cantasindan bir tarak cikardi. Taragi yasli kadina uzatirkan kizina bir seyler söyledi. Kiz taragi alip yasli kadinin yanina gitti, önüne oturdu. Yasli kadin sakince kizin saclarini taramaya basladi. Konusmadan, sakince... Hepsinin tek bir aile oldugunu ilk kez o zaman farkettim. Kizin saclarinin cocuklugumdaki bir fotograftaki benim saclarima benzedigini de... Annemin saclarimi ben cocukken ayni böyle taradigini da... Belki anneannemin de... Anneannemin de bazen böyle durabildigini o zaman animsadim.

Iste o zaman aglamak istedim. Bütün o "Gate" kalabaliginin ortasinda, fazla yayilan, kipirtili Türk amcalarin, fazla endiseli, fazla uyaran Türk teyzelerin, fazla uzaklarda, fazla baska bir yerlerde insanlarin ortasinda sessiz ve sakince aglamak istedim.

Mümkün olsaydi Ankara ucagini bir tarafa birakip Mumbai ucagina binmek güçlü isteğine galiba iste o an kapilmistim... Rica etsem saçlarımı da tarar mıydı ki?

--biriktirmeden--

Ağustos böceği

...her sabah duragin önünden geciyor. Ya da ben duraga yürürken yanimdan. Hangimizin erkenci olduguna bagli. Baslarda yüzünü göremiyordum karanlikta. Günün daha aydinlik saatlerinde yolda karsilassak taniyamam galiba diyordum; komik geliyordu. Ögrenci oldugunu saniyordum. Ama bisikletini taniyor(d)um. Dislilerinden birinde, zincirinde, ne bileyim bir yerinde bir sorun var. Tamir edilmemis. Belki edilememis. Pedala her basisinda belli bir ses cikariyor. Iste o sesi agustos böcegine benzetiyorum. Pedala bastikca...bastikca...bastikca.. sanki yakinlarda bir yerlerde bir agustosböcegi ötüyor. Sanki kis ortasinda degiliz gibi geliyor. Sanki yaz ortasinda ılık bir aksam gibi oluyor. Sanki ısı birden bir kac derece yükseliyor. Kisacik bir süre icin.... Sonra agustos böcegi uzaklasip gidiyor. Kis geri geliyor.

Thoreau iyilikten ve iyi insandan bahsederken "...kendisine hicbir seye mal olmayan, farkinda bile olmadigi bir özelligi olmali" diyor ya, agustosböcegi yanimdan gecerken hep bunu animsiyorum. Bana yaptigi iyiligin farkinda mi merak ediyorum. Dünyaya bu türden bir iyiligim dokunsun cok istiyorum.

Günler uzadigindan beri yüzünü de biliyorum. Galiba ögrenci degil...

--biriktirmeden--

toplu taşıma

...şık bayanla 'Putzfrau'yu, tulumlu boyaci kalfasiyla züppe beyaz yakayi esitleyen gözünü sevdigimin toplu tasima sistemi...

--biriktirmeden--

Verse auf Leben und Tod - Yaşam ve Ölüm Üzerine Dizeler


Verse auf Leben und Tod
Amos Oz
suhrkamp

Amoz Oz'un daha önce iki kitabini okumustum, cok sevmistim. Bu kitabini onlar kadar begenemediysem de, ilgincti. Yazar (Oz yani) bu kitapta bir denemeye girisiyor sanki. Bir kac saatligine görülmüs insanlar üzerine, toplamda yaklasik 8 saatlik bir süreyi  anlatan bir roman yazilabilir mi? Yazilabildigini görüyoruz. Yazar ( Oz degil, kitabin baskahramani olan yazar) yeni kitabinin tanitildigi bir söylesiye katiliyor. O aksam söyleside gördügü, tanidigi kisiler üzerine kafasinda kurdugu hikayelerden olusuyor kitap. Bir noktadan sonra gercekle yazarin kafasindaki hikayeler birbirine karisiyor. Yazar söylesiden sonra gercekten kitabindan pasajlar okuyan kadinla merdivenlerde sohbet etti mi? Sokaklarda kücük bir yürüyüs yaptilar mi gercekten? Yoksa bunlar da mi hikayelere dahildi?

Amos Oz'un diger kitaplari oldugu gibi bu kitabi da Israil'den insan manzaralari sunuyor. Az bilinen bir dünyadan bize benzer insanlarla tanismak firsati... Özellikle degisik ülkelerin edebiyatlarina ilgi duyanlara önerilir.   Ingilizcesi "Rhyming Life and Death", Türkce'ye henüz cevrilmemis.

Aylak Adam



Aylak Adam,
Yusuf Atilgan
YKY

Aylak Adam'i cözebilmem biraz zaman aldi. Birinci bölümde birinci tekil agizdan konusan kisi ile, ikinci bölümde anlatilan ücüncü tekil sahis ayni kisiymis. Ama ikinci bölümde anlatilan ücüncü tekil sahis ile, ücüncü bölümde anlatilan ücüncü tekil sahis ayni kisi degilmis. Bunu anlamak icin ücüncü bölümün basinda dönüp kitaba basindan tekrar baslamam gerekti. Kitabi bitirince bazi baglantilari daha iyi anlamak icin dönüp bastan bi kez daha okudum. O kadar mi karisikti? Degildi aslinda :) Benim anlayisi kit bir dönemime denk geldi belki de.

Aylak Adam bir dönemi tanimak icin olsun okunmasi gereken kitaplardan sanirim. Baska bir Istanbul, baska bir Türkce.

Iki bucuk okumadan sonra...Sevdim :)

27 Şubat 2016 Cumartesi

Eldiven

Şık eldivenleri olanlarin ellerinin kışın daha cok üşüdüğünü farkettim.
Bu ayni şık ve marka günes gözlügü olan insanlarin gözünü günesin daha cok almasi gibi bir sey.

Güneş gözlügüm yok, eldivenlerim şık degil ama sevdigim bir berem var. Yani cok güzel degil, bana yakistigi da söylenemez ama seviyorum. Galiba bu yüzden kışın sonuna dogru, havalar biraz isinmaya basladiginda bile sanki kafam herkesinkinden daha cok üsüyor.

Anliyorum.

--biriktirmeden--

Biriktirmeden

Seyrediyorum seyretmesine ama galiba olmasi gerektigi gibi seyredemiyorum.
Yargiya varmadan, etiketlemeden seyredemiyorum her zaman.
Ve bazen seyretmenin beni basbayagi bir eyleme dogru ittigini, bir türden harekete gecmemek icin kendimi güc tuttugumu farkediyorum.

Herhalde bu seyretmek degil.
Ama yine de seyretmeyi seviyorum.

Bi de seyrettigimi anlatmak gereksinimi hissediyorum.
Birikiyor, birikiyorum, yoruluyorum.

Firsat buldukca kisa kisa yazmak niyetindeyim.
Baglamindan, yerinden, zamanindan bagimsiz anlatiyorsam bil ki ben de tam bilmiyorumdur.
Kimbilir nerde, kimbilir ne zaman.
Bil ki seyrederken görmüsümdür.
Ve anlatmam gerektigine karar vermisimdir.
Biriktirmeden.

14 Şubat 2016 Pazar

Trendeki Kız


Trendeki Kiz
Paula Hawkins, Ithaka Yayinlari

"Trendeki Kiz"i trende okumanin ilginc olacagini düsünmüstüm ama trene varamadan dün okuyup bitirdim :) Elimizden birakamadigimiz kismi galiba dogru :)

Rachel'in eskiden oturdugu evin Megan'larin evine cok yakin olmasini biraz fazla tesadüf gibi görmüstüm, neredeyse "Türk filmi" gibi. Hikayenin gelisimi acisindan onun bir önemi varmis, peki.

Yine de trendeki kizin hikayedeki hic kimseyi tanimadigi ve sadece "trendeki şahit" oldugu bir hikayeyi daha heyecanli bulurdum sanirim. Bu türden benzerleri var. Agatha Christie'nin Bayan Murphie'li bir hikayesi var örnegin.

Hikayenin üc kadinin agzindan anlatilmasi ilginc de, ölen kadinin agzindan anlatilmasi biraz tuhaf miydi ne? Sadece Rachel'in agzindan anlatilmasi ilginc olurdu ama teknik olarak galiba mümkün degildi. Acaba yazar kadinlarin agzindan konusmak yerine hikayeyi kendisi, ücüncü tekil sahis agzindan anlatsaydi daha mi iyiydi?

Hikayedeki banliyo kadinlarinin anne olma, kadin olma, birey olma, özgür olma, es olma, kariyer kadini olma, ev kadini olma etrafinda dönen bunalimlari, ne bileyim biraz sıkıcıydı sanki.

Sonuna kadar herkesten süphelendik. Hatta Megan'in kendisinden bile... :) Bu acidan basariliydi. En sona varmadan katili anlamistik ama olsun, o kadar olur :)

Rachel'in aslinda işsiz olan bir commuter olmasi ilginc bir detaydi. Rachel'in Scott'un meslegi ve o kücük oda hakkinda yanilmasi ic rahatlaticiydi.

Bu türün severlerine ve baska türleri okuyanlardan arada kücük bir mola vermek isteyenlere mümkünse yolculukta, özellikle trende okunmasi tavsiye olunan kitaptir :)


13 Şubat 2016 Cumartesi

Gercekten miyim?


Alinti: Oruc Aruoba

Iki satir da ben eklemek isterim.

Bazi günler  o bosluk hic olusmamis, giden hic gitmemis, hep burdaymis, hala burdaymis gibi geliyor insana.
Bazi günlerse tam tersi, o bosluk zaten hep varmis, hep boslukmus, giden zaten hic burada olmamis, zaten hep yokmus gibi geliyor. Cok eskiden, baska bi dünyadan, baska bi hayattan tanidigimiz biri...

Tuhaf duygu, tarifi zor.

Ikinci türden günlerde insan bazen kendi varligindan bile süpheye düsüyor.
Burada miyim? Var miyim? Gercekten miyim?