"Komsunu kendin gibi sev"i "Cünkü komsun sensin" diye yankiladi biri bin yillar sonra.
"Düsmanini sev"i de "Cünkü düsmanin sensin" diye yankilamak mümkün mü?
Iki ayri sekilde mümkün gibi geliyor bana.
Bazen insanlar görüyorum; bir aynadaki yansimalari kadar "düsman"larina benziyorlar, öylesine aynilar. Zaten belki de o yüzden düsmanlar...
Bir aynaya bakar gibi birbirlerine bakiyorlar. Biri kendini süt gibi ak, digerini kömür karasi sayarken, öteki de kendini ak, berikini kara sayiyor.
Disaridan bakarken, kendini gri, ötekini gri, berikini gri görürken kahkahalarla aglamak istiyorsun, veya hickira hickira gülmek...
Ah erenler, ah erenler...
Kuytuda söylediniz duymadik, meydanda söylediniz dinlemedik.
Örtülü söylediniz anlamadik, asikar söylediniz baldiran icirip derinizi soyduk.
Ah erenler...
18 Aralık 2016 Pazar
9 Aralık 2016 Cuma
Etty Hillesum'un günlükleri
Das denkende Herz
Die Tagebücher von Etty Hillesum 1941-1943
Etty Hillesum'un Günlükleri 1941 - 1943
Kütüphanede yoktu, getirecek de degildi. Kitapcida yoktu, "Anne Frank versek? Ayrica dönem tarihi kitaplari da var" dediler. Olmaz canim, ille de Etty Hillesum. Uzun zamandir okudugum en anlamli, en dokunan seydi. Dünya sana da bazen kötü, yasam aci cekmekten ve savas alanindan ibaret geliyorsa bul bulustur oku. Ingilizce, Almanca, Fransizca ve bilumum dile cevrilmis. Yayinevinden rica et, bunu da cevirsin bi zahmet. Neleri cevirmedi ki...
3 Aralık 2016 Cumartesi
Schopenhauer Tedavisi
Die Schopenhauer-Kur
Irvin D. Yalom
Irvin Yalom'un psikoterapiye felsefe bakisi, felsefeye psikoterapistin bakisi serisinden ikinci kitap.
Ne yazik ki Schopenhauer'in Aforizmalar'ini okuyamadan bu kitabi okudum. Okuyamadim ben Schopenhauer'i. Oysa filozofu önce kendisinden, sonra da Yalom'dan okuyacaktim hesabimca...
Peki Schopenhauer Tedavisi? Schopenhauer/Philip'in dediklerini bir kenara yazmakla, sahsin suratina bir yumruk indirmek arasinda (sanal bi yumruk tabii, siddet yok! siddet yok!) gidip geldim. Grup terapisi ve dinamikleri ne ilginc seydi, sastim. Sonunda gercekten not etmek istedigim tek söz ise Schopenhauer'in degil, bi Guru'nundu. Hindistan'da meditasyon merkezine dogru giderken trende tanistigi adamin Pam'a söyledigi... Rahatsiz edilmek hakkindaki söz...
Özetle...Fikrimce... Bütün Yalom kitaplari gibi güzeldi.
25 Kasım 2016 Cuma
Hasretlerin Adı
Hasretlerin Adi - Die Namen der Sehnsucht
Nazim Hikmet
Ammann, 2008
Bu kitap kütüphanede rastladiklarimdan. Nazim Hikmet'ten secme siirler. Türkce ve Almanca. Yok olmuyor, siir baska dile kolay cevrilmiyor... Adi
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
dizelerinden geliyor.
Azicik memleket havasi cektim icime. Biraz "anadil anavatan midir?" diye düsündüm. Azicik "Anavatan aslinda nedir, neresidir ki?" diye düsündüm. Aklima bi vakitler bi brosürde okudugum bi laf geldi: "Vatan mi? Hic orada olmadim!" Bazen bana da hic orada olmamisim gibi geliyor derken tam...Icimde bir yer dedi ki "Burasi vatan, burasi memleket, burasi yuva. Diger her sey hikaye..."
Sence?
22 Kasım 2016 Salı
Tanrı'nın Enkazı
Tanrı'nın Enkazı - Bir Düşünce Deneyi / God's Debris - A Thought Experiment
Scott Adams
Evet, bu Scott Adams, o Scott Adams imis. Evet, bu bir Dilbert kitabi degilmis, ve evet komik bir kitap bile degilmis. Bunlarin hepsini daha en basinda, pesin pesin söylüyor. Herkesin okumasi gerekmiyormus kitabi. Bence de ... Okuduklarinin net, anlamli ve özellikle de daima ve tartismasiz kendisiyle ayni fikirde olmasini isteyenler okumamali. Söyledigim her sey dogru degil diyor. Evet, bunu da diyor. Neler dogru, neler yanlis sen bul diyor.
Bütün bunlar bir sey degil de....
Bunlar Sith Lord'larindan da beter. Onlardan belli bir anda sadece iki tane olabiliyordu.
Oysa "bir kerede sadece bir Avatar olabilir."
Ben Türkce'sini okudum. Sen Ingilizce'sinden okumak istersen...
Mutluluk
Glück, Matthieu Ricard
Elbette mutluluğu kitaplardan ögrenecek değılız :) Üstelik daha önce de mizmizlandigim gibi Matthieu Ricard bazen cok felsefe yapiyor :) Ama yine de epey not aldigim görülüyordur. Kitabin özeti? Mutluluk bizim icimizde, kabugu catlattigimizda isik sizan yer var ya hani. Iste orada...
14 Kasım 2016 Pazartesi
rabimmel, rabammel, rabumm
Gecen aksam eve dönerken karanlikta birden sokagin öbür ucunda elinde fenerlerle gezen cocuklari farkedince animsadim. Ah ya! 11 Kasim. St.Martin günü. Fener alayi :) Bu fener alayi sirasinda söylenen bazi sarkilar vardir. Bizim oglanla, o daha kücükken, anaokulundayken falan dilimize dolanmisti biri. Buralarda bir yerlerde linki de vardi galiba. "Dort oben leuchten die Sterne, da unten leuchten wir" (yukarda yildizlar parliyor, asagida biz) kismini bazen özellikle sasirmis gibi tersine cevirip " Dort unten leuchten die Sterne, da oben leuchten wir" (yukarida biz parliyoruz, asagida yildizlar) diye söylerdim, oglan her seferinde farkedip "Ama anneeee!" diye düzeltirdi :)
Tuhaf sarkidir aslinda. Düsününce... "Ich gehe mit meiner Laterne und meine Laterne mit mir" (Ben fenerimle gidiyorum, fenerim de benimle gidiyor) diye baslar örnegin. Bazen öyle oluyor ki ben fenerimle giderken, fenerimin de benimle gittigini hisseder gibi oluyorum. Sonra bazen fenerim benimle giderken ben fenerimle gitmiyormusum gibi hissettigim günler oluyor. Oysa ki biliyorum, ben fenerimle gitmezken bile, öyle günlerde bile, fenerim benimle birlikte gidiyor. Bi tuhaf oluyor. Sana da oluyor mu?
Öyleyse rabimmel, rabammel, rabumm.
Tuhaf sarkidir aslinda. Düsününce... "Ich gehe mit meiner Laterne und meine Laterne mit mir" (Ben fenerimle gidiyorum, fenerim de benimle gidiyor) diye baslar örnegin. Bazen öyle oluyor ki ben fenerimle giderken, fenerimin de benimle gittigini hisseder gibi oluyorum. Sonra bazen fenerim benimle giderken ben fenerimle gitmiyormusum gibi hissettigim günler oluyor. Oysa ki biliyorum, ben fenerimle gitmezken bile, öyle günlerde bile, fenerim benimle birlikte gidiyor. Bi tuhaf oluyor. Sana da oluyor mu?
Öyleyse rabimmel, rabammel, rabumm.
Hicbiri
Bazen yapmak gereken veya yapmak istedigim o kadar cok sey oluyor ki, sonunda hangisinden baslayacagimi bilemedigim icin, hicbirini yapmiyorum.
13 Kasım 2016 Pazar
Gecen ay okuduklarim
Gecen ayin okunup üzerine yazmaya firsat bulunamamis kitaplari :
1. Flatland, A Romance of Many Dimensions, Edwin A. Abbott: Bi cok yerde öyle tanitilsa da sadece matematiksel bir metin degil. Ilk bölümü asmayi basardigimizda beklentilerimize uygun sekilde ilginclesiyor. Ve hatta cok güzel. Cok güzel. Evet, evet cok cok güzel.
2. Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali: Malum. Cok popüler kitaplari popülerligi gecene dek okumama inadim yüzünden (Bkz. Sofie'nin Dünyasi) bu kadar gecikmistim. Sonra farkettim ki, okumayan bir onunla, bir ben kalmisiz. Simdi ben de okudum :) Simdi o düsünsün :)
3. Oma Hilde, Sokrates und der Dalai Lama, Kristin Raabe. Arada bir kütüphanede raflarin bana sundugu herhangi bir kitabi alip okumayi seviyorum. Arada bir. Bu onlardan biri. Alt basligi "Bilgelerden ne ögrenebiliriz?" gibi bir seydi. O yüzden ilginc olabilecegini düsünmüstüm. Bir bakima ilgincti de. Bilgelik arastirmalari (Wisdom Research) diye bir bilim dali varmis örnegin. Bir yasima daha girdim. Okumasak da olabilir. Okusak iyi de olabilir. Cok karar veremedim.
1. Flatland, A Romance of Many Dimensions, Edwin A. Abbott: Bi cok yerde öyle tanitilsa da sadece matematiksel bir metin degil. Ilk bölümü asmayi basardigimizda beklentilerimize uygun sekilde ilginclesiyor. Ve hatta cok güzel. Cok güzel. Evet, evet cok cok güzel.
2. Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali: Malum. Cok popüler kitaplari popülerligi gecene dek okumama inadim yüzünden (Bkz. Sofie'nin Dünyasi) bu kadar gecikmistim. Sonra farkettim ki, okumayan bir onunla, bir ben kalmisiz. Simdi ben de okudum :) Simdi o düsünsün :)
3. Oma Hilde, Sokrates und der Dalai Lama, Kristin Raabe. Arada bir kütüphanede raflarin bana sundugu herhangi bir kitabi alip okumayi seviyorum. Arada bir. Bu onlardan biri. Alt basligi "Bilgelerden ne ögrenebiliriz?" gibi bir seydi. O yüzden ilginc olabilecegini düsünmüstüm. Bir bakima ilgincti de. Bilgelik arastirmalari (Wisdom Research) diye bir bilim dali varmis örnegin. Bir yasima daha girdim. Okumasak da olabilir. Okusak iyi de olabilir. Cok karar veremedim.
21 Ekim 2016 Cuma
Maydonozdan büyücüye TGIF
Bu hafta oglanin beni benden alan fıkrası. Hafta boyunca hatırladıkca ay, ne güldüm :)
Nüfus görevlisi kadina sorar:
"Cocugunuza gercekten de Peter adini vermek istediginizden emin misiniz bayan Silie?"
Espriyi anlamak icin dip not: Petersilie Almanca maydanoz demek! Cocugu her ise maydanoz edecek bu kadin!
Bu arada maydanozun Latince adi da bi havali: Petroselinum. Yunanca petro "kaya", selinum "kereviz" demek. Kaya kerevizi. Yunanlilar'a göre maydanoz bi tür kerevizmis. Peki o zaman Türkce'deki maydanoz sözcügünü nasil anlamali? Cünkü o da Rumca'dan...dersen, onun yaniti da su: Maydanoz sözcügü yine eski Yunanca'da bu bitkinin kaynagi ve asil yetisme alani görülen "Makedonya"dan geliyor. Gercekten. Vikipedi'nin yalancisiyim.
Ay ay konu bunlardan acilmisken ,bi de Ottfried Preußler'in harika cocuk kitabi Haydut Hotzenplotz'da büyücünün adidir Petrosilius Zwackelmann. Kahramanlarimiz caktirmadan dalgasini da gecer hatta bu isimle...
Neyse, cross check tamamdir. Cuma aksami hala bunlardan konusacak kadar gücüm var :) TGIF
Nüfus görevlisi kadina sorar:
"Cocugunuza gercekten de Peter adini vermek istediginizden emin misiniz bayan Silie?"
Espriyi anlamak icin dip not: Petersilie Almanca maydanoz demek! Cocugu her ise maydanoz edecek bu kadin!
Bu arada maydanozun Latince adi da bi havali: Petroselinum. Yunanca petro "kaya", selinum "kereviz" demek. Kaya kerevizi. Yunanlilar'a göre maydanoz bi tür kerevizmis. Peki o zaman Türkce'deki maydanoz sözcügünü nasil anlamali? Cünkü o da Rumca'dan...dersen, onun yaniti da su: Maydanoz sözcügü yine eski Yunanca'da bu bitkinin kaynagi ve asil yetisme alani görülen "Makedonya"dan geliyor. Gercekten. Vikipedi'nin yalancisiyim.
Ay ay konu bunlardan acilmisken ,bi de Ottfried Preußler'in harika cocuk kitabi Haydut Hotzenplotz'da büyücünün adidir Petrosilius Zwackelmann. Kahramanlarimiz caktirmadan dalgasini da gecer hatta bu isimle...
Neyse, cross check tamamdir. Cuma aksami hala bunlardan konusacak kadar gücüm var :) TGIF
17 Ekim 2016 Pazartesi
Birdenbire
Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.
Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire…
16 Ekim 2016 Pazar
B. Traven'den üc roman
B. Traven
Der Schatz der Sierra Madre (Altina Hücum)
Die Baumwollpflücker (Pamuk Iscileri)
Die Brücke im Dschungel (Köprü)
Bir kitapta üc roman...
Uzunca bir yazi yazacaktim, vazgectim. B. Traven okunmali, o kadar. Altina Hücum'un özellikle sonlara dogru her sayfada yaptigi keskin virajlar ve trajikomik sonu... Pamuk Iscileri'nde Gonzales'in o gülsem mi aglasam mi bilemedigim ölümü; tarladan pastaneye, kumarhaneden geneleve insan manzaralari... Köprü'deki 21 saat, beyaz yabancinin gözünden anne olmak, isigi cagiran ölü, yanitlanmamis ve hatta sorulmamis pek cok soru.... B. Traven inanilmaz bir hikaye anlatici...
13 Ekim 2016 Perşembe
2 Ekim 2016 Pazar
Endiseye mahal yok.
Su güzel tabaklara, su güzel mevsim meyveleriyle su güzel natürmortlari cizen su güzel komsu teyzelere keske anlatabilsek. Endiseye mahal yok; daldan da düsseler, kuslar da yeseler, esek arilari da didikleseler, insan kursagina da girmese bu güzeller, endiseye mahal yok. Insanlarla kurtlar ve kuslar arasinda biz ve onlar yok, yarisma yok, catisma yok. Onlar yediginde de biz yemis gibi, biz yedigimizde de onlar yemis gibi. Iste öyle teyzeler... Hepsi nefisti, tesekkürler...
Ve bi de... Instagram'da söylemedigim bir sey daha söyleyecegim. Ayva sari, nar kirmizi, evet hepimiz biliyorduk. Ama bundan o harika siir ortasi hauki'sini cikarmak icin birinin gelip arkalarina tek bi sözcük, "sonbahar" eklemesi gerekti. Sanat öyle bi sey iste, sair öyle biri iste. Herkes bilir, belki herkes hisseder ama bilmez hissettigini. Sonra biri gelir hissettigini bilmekle kalmaz, söze de döker.
Ve asil... Bazen sairler de unutabilir, veya ne bileyim belki de dizede şık durmaz. Ama sonbahar biraz da mordur, mavidir, iste su tabaktir. Onu da bazi teyzeler bilir. Alzheimer'in kiyisinda dolasan kimi teyzeler, tabagi ne zaman nerede kime verdigini unutacagini bilir, o yüzden verirken bize tembih eder, geri istedigini :) Hepimiz herseyi bilemeyiz, hepimiz herseyi animsamayabiliriz. Endiseye mahal yok.
Dünkü calismanin sonuclari... Ben resimde iyi olmadigim icin geometrik sekillere kaciyorum. Bi de yuvarlak, kutudaki marka ismini saklamaya iyi gidiyor.... Oglan daha cesur, bir basketbol sahasi cizdi. Top yesillerde, gözden kacmayacakmis. Ve o örgü top da fotografta cikmaliymis; özel istek. Vaktiyle armagan edilmisti ama artik benzerlerini ben de örebiliyorum. Bu yil annanesinin evinde bi tane örüp biraktik. Gittiginde evin icinde top oynarken annanenin kafasini sisirmesin diye :) Her eve lazim ;)
1 Ekim 2016 Cumartesi
Öyleyse renkti...
Amaan beee! Yilin belki de son günesli haftasonu diye bu da ne kosusturmacaydi! Perde yikamalardi, cam silmelerdi. Fakat Hindiba da pek cabuk yorulan bir nazenindi. Arada mola gerekti. Su ayakkabi kutularini oyuncak kutusu olarak kullanmak da iyi fikirdi de böyle karton karton biraz sıkıcı değil miydi? Amaan beee! Öyleyse renkti!
Yol yürümekle yapılır
Caminante, son tus huellas
el camino y nada más;
caminante, no hay camino,
se hace camino al andar.
Al andar se hace camino,
y al volver la vista atrás
se ve la senda que nunca
se ha de volver a pisar.
Caminante, no hay camino,
sino estelas en la mar.
|
Wanderer, your footsteps are
the road and nothing more;
wanderer, there is no road,
the road is made by walking.
Walking makes the road,
and turning to look behind
you see the path that you
will never tread again.
Wanderer, there is no road,
only foam trails on the sea.
|
Gecen gün ormanin insan ayagi degerek yapilmis patikalarinda yürürken esimle "böyle bir siir vardi, bi Ispanyol'a aitti, ama kimdi kimdi?" diye düsündügümüz... Yaniti bugün Instagram'da Kardelen verdi :) Sorunu evrene sal, yanit illa ki gelir : Antonio Machado
28 Eylül 2016 Çarşamba
bu kadar kalabalıkken bu kadar sessiz
Burasi ormanin susup kendisini dinlememizi tavsiye eden kösesi. Nasil yapilacagina dair bir alistirma tarifi bile vermis. Kagit mendil paketinin konuyla bir ilgisi yok, biri birakmis...
Bu, alistirma tarifine uyarak ormani dinleyen cocuk...
Bu, o sirada saga sola bakan annenin gördügü sevdiceklerden biri... Sarmas dolas, sohbet muhabbet...Gizli gizli, sessiz sedasiz...
Bu, ayni sirada iki adim ötedeki yaban elmalarina gözünü diken babanin bakis acisi. Nyam...nyam...
27 Eylül 2016 Salı
Spinoza Problemi
Das Spinoza-Problem
Irvin D.Yalom
btb
Bir tarafta 17. yy, diger tarafta 20. yy'in ilk yarisi.
Bir tarafta Bento Spinoza, kahramanimiz. Diger tarafta Alfred Rosenberg, kitabin anti-kahramani dersek galiba cok yanlis olmaz.
Kitap her bölümde bu iki yer, dönem ve kisi arasinda gidip geliyor. Sadece Spinoza degil Rosenberg de gercek bir kisilik. Ama romandaki herkes gercekten yasamis degil. Bir kismi hayali karakterler. En cok ilgimi ceken iki karakter (Franco ve Friedrich) hayali olanlardanmis. Rosenberg ve ekibinin bir "Spinoza Problemi" oldugu tarihi kayitlara gecmis ama "problem"in tam bir tarifi yapilmamis. Yalom olasi bir teori gelistirip onun üzerine kuruyor romani. Ama acikca söylemedigi baska bir tahmini daha mi var Spinoza Problemi'nin ne olduguna dair?
Friedrich'in Alfred'e söyledigi su sözler öyle düsündürdü bana ve gözümde kitabin en alintilanasi paragrafi olmaya da hak kazandi :)
"Sadece bir tahmin ama, kendi kendime senin herhangi bir yerde kendini "yuvada" hissedip hissedemeyecegini soruyorum, cünkü "yuva" bir yer degil, bir ruh halidir. Gercekten yuvada olmak , insanin kendi derisinin altinda kendini yuvada hissetmesi demektir. Ve bana öyle geliyor ki, Alfred, sen kendini kendi derin altinda yuvada hissetmiyorsun. Belki de hic bir zaman hissetmedin. Belki de tüm ömrün boyunca yuvani yanlis yerde aradin."
Spinoza Problemi Yalom'un kahramanlarini ünlü felsefecilerden sectigi üc kitaptan biri. Digerleri Schopenhauer Tedavisi ve Nietzsche Agladiginda. Her birini kahramanlarindan en az bir kitap okuyarak hak etmem gerektigini düsünmüstüm. Spinoza'yi "hak ettim" :) Simdi sira digerlerinde...
24 Eylül 2016 Cumartesi
17 Eylül 2016 Cumartesi
Kur'an, Incil ve Tevrat'in Sümer'deki Kökeni
Kur'an, Incil ve Tevrat'in Sümer'deki Kökeni
Muazzez Ilmiye Çığ
Ilginc bir konuda büyük bir hayalkirikligi. Oysa ki ne cok sey yazilabilirdi, ne cok sey ögrenebilirdik. Son tahlilde insanin Sümerliler'e "En uzaga sen gittin, en cabuk da sen döndün. Sen neymissin be abi" diyesi geliyor. Peki örnegin kadim Hint eserlerinde kaydedilmis Pisagor teoremini ne yapacagiz? Benim yarim aklim ve yarim bilgimle bile kolay cürütülebilir olmasin isterim okudugum kitabin fikirleri... Bi de mümkünse referans olarak Stern veya Spiegel dergisini vermesin isterim. Himpf.... Bi daha mi yazsa acaba Muazzez Ilmiye Çığ bu kitabi?
15 Eylül 2016 Perşembe
Bazen ben de...
Nih heh heh :) Oglan yapar da ben yapamaz miyim? Bazen hüzünle ardindan bakip, bazen ben de cocuk olamaz miyim?
Güney Çiçek Ülkesinin Gerçek Kitabı
Das wahre Buch vom südlichen Blütenland
Dshuang Dsi veya Chuang Tzu veya Zhuangzi veya öyle bi sey iste...
Bi kez okuyup bitirmelik degil. Bi kez okuyup bitirdikten sonra tekrar tekrar aradan acip okumalik.
Türkce'ye cevrilmis olabilir ama hangi isimle emin degilim. Dschuang Dsi'ye geldigi bölgenin adina istinaden 'Güney Çiçek Ülkesinin Gerçek Bilgesi' denirmiş. Bu yüzden kitabına da 'Güney Çiçek Ülkesinin Gerçek Kitabı' denegelmiş. Türkçe'ye bu veya buna benzer bir adla cevrilmis olabilir. Cok da iyi edilmis olabilir. Okunursa cok da iyi edilebilir.
Almanca'sindan ve online/epub/pdf de okurum diyen icin bitte schön.
11 Eylül 2016 Pazar
bir köprüdür belki de...
Esyalarin da bir ruhu olduguna inananlardan misin, yoksa inanmayanlardan misin?
Ben esyalarin insan eli degdikce ruhlandiklarina inananlardanim.
Ne kadar cok insan eli, o kadar cok ruh.
Ben insanlarin da makina "eli" degdikce ruhsuzlandiklarina inananlardanim.
Ne kadar cok makina eli, o kadar az ruh.
Belki de insanin dünyadaki görevidir bu.
Esyaya ruh katmak.
Insan bir ayagini esyaya, diger ayagini ruha uzatmis bir köprüdür belki de...
5 Eylül 2016 Pazartesi
Agustos kitaplari:
- Bütün Siirleri, Sabahattin Ali (Dağlar ve Rüzgar, Kurbağanın Serenadı ve öteki şiirler...)
- Ölümcül Kimlikler, Amin Maalouf (özellikle göcmen gözüyle...)
- Yavaşlık, Milan Kundera
- Candide, Voltaire (Tek bir cümle icin...)
- Ekin Sapi Devrimi, Masanabu Fukuoka (Türkiye'de uygulayan degil ama ilham alanlarin tecrübelerini merakla...)
- Siddharta, Herman Hesse (yillar sonra tekrar, bu kez Almanca'sindan)
- Tao Te Ching , Lao Tse (Yol ve Erdem Kitabi, Söz ve Can Kitabi, Ömer Tulgan cevirisi. Bunu diger ceviriden daha cok sevdim.)
3 Ağustos 2016 Çarşamba
19 Haziran 2016 Pazar
Gılgamış, bir kez daha...
Gilgamesch, Der Urmythos des Königs von Uruk und seines Weges der Selbsfindung,
Goldmann Arkana, Stephen Mitchell, 2004
Yine okurum demistim, bir kez daha okudum. Bu kez yayina hazirlayan Amerikali bir yazar, Stephen Mitchell. Okudugu hicbir Gilgamis Destani cevirisini begenmedigi icin kendisi ise el atmaya karar vermis. Eski Mezopotamya dillerini bildiginden degil. Eldeki Ingilizce cevirileri birlestirip, bilinen bulunan bütün tabletlerdeki hikayeleri akici ve bütünsel bir hikayeye cevirmeyi denemis. Bunu yaparken de oldukca serbest bir ceviri teknigi kullanmis. Acikcasi bu asiri serbestlik, kimi yerlerde düstügü "burada Enkidu son derece sacma bir konusma yapiyor, o yüzden metinden cikardim" türü notlar beni biraz rahatsiz etti. Gercege / orjinallige baglilik öncelik ise bu kitap Gilgamis'la tanismak icin secilmemeli. Yok eger, sadece hikayeyi okumak istiyorum, gercekle bagi o kadar da önemli degil, akici olsun ama deniyorsa bu kitap tercih edilebilir.
Mitchell'in destani yorumlayisi ise ilginc. Onu her iki türden okuyucu da okumali derim. Hikayeyi sadece kendi tarihi ve cografi cercevesi icinde yorumlamakla kalmiyor. Degisik kültürlerden bilgelik gelenekleri ve efsanelerle de karsilastiriyor. Gilgamis ve Enkidu'nun sedir ormaninin korkunc ve koruyucu ruhu Humbaba ile karsilasmadan önce duyduklari korku ve bunu acikca ifade etmelerini Germen efsanelerinin hic korku duymayan kahramanlariyla karsilastiriyor. Gilgamis'in Enkidu'nun ölümünden sonra yola düsüsünü, kendisinden iki bin yil sonra Asya'nin derinliklerinde bir baska kral/prensin insanin kirilganlik ve yaralanmaya acikligini kesfederek yollara düsüsü ile karsilastiriyor: Buddha. Mitchell kitabi yaklasik Körfez Savasi döneminde yazmis. Savasin gectigi cografyaya, o cografyanin tarihi dinamiklerine de ufak ufak dokunmadan gecmiyor. Ek olarak daha önce okudugum ceviride cok net olmayan kimi konulari da acikliga kavusturuyor.
Bir kez daha tekrarlamadan gecemeyecegim. Gilgamis'in yasadigi dünya bugün yasadigimiz dünyayi bicimlendirdi. Bugünü anlamak icin Gilgamis'i ve onun yasadigi dünyayi daha yakindan tanimanin önemli olduguna inaniyorum.
Orijinal Ingilizce kitabin adi Gilgamesh: A new English Version. Türkce cevirisi de Gilgamis Destani adiyla yayinlanmis sanirim ama hala piyasada var mi bilmiyorum.
17 Haziran 2016 Cuma
Bitmeyecek Öykü
Die unendliche Geschichte
Michael Ende, 1974,2004 Thienemann Verlag
Cook cok eski bir zamanda, o kitapcida yanindan gecip durdugum kitapti. Sayfalarini acip bakmama, orasindan burasindan biraz okumama ragmen bir türlü ona sira gelmiyordu. Bitmeyecek diye korkuyordum herhalde... :)
20 yil sonra nihayet sira Bitmeyecek Öykü'ye gelebildi. Ilk sayfa, su baslangic bana göz kirpti, icim iyi bir hisle doldu kitaba dair...
Her kitabin bir dogru zamani oldugunu düsünür oldum son zamanlarda. Bitmeyecek Öykü'yü o zamanlar okumus olsaydim eksik olurdu. Simdi yeniden okumam gerekirdi. Okumasam bazi seyleri kacirmis olurdum. Iyi ki simdi okudum :)
5 Haziran 2016 Pazar
Granny
Önce nasil yapilacagini bir türlü cözemiyordum.
Sonra birbirinden habersiz bir kac arkadasa sordum, biraz ilerledim.
Sonunda kütüphaneden buldugum bir kitapla anladim :)
Niye bu kadar zorlandigimi sonradan anlayamadim :)
Sonra bazi fikirler gelismeye basladi. Tirinim tirinim, neler oluyordu, neler oluyordu? Hindiba basindan büyük islere kalkisiyordu!!
Evet evet! Bir seyler oluyordu. Oglan da renk kombinasyonu konusunda bana fikirler veriyordu :)
O sepeti iyi ki örmüsüm diyordum. Yoksa motifleri nerede birikterecektim?
Sonra motiflerin hangi renk kombinasyonuyla ve hangi teknikle birlestirilecegine epey bir kafa yordum ve ilk denemelere giristim.
Granny eylemleri devam ediyor. Örerken epey bir düsündüm; granny neden bu motifi özellikle tercih ediyordu diye. Cünkü pis huyumdur, ille yaptigim sey üzerine uzun uzun kafa yorarim.
Sonunda sunlari buldum: Granny bu motifi tercih ediyordu cünkü....
- Granny is güc sahibi kadindir. Bir sürü seyi ayni anda düsünüp, organize edip, kotarmasi gerekir. Ince ince zincir sayamaz, saymali motiflere kayamaz. Bu motif sayma gerektirmiyor. Her yerde her sart altinda saymadan, uzun uzadiya düsünmeden sadece bakarak nerede kaldigini anlarsin, ordan devam edersin. Sık sık ara vermeye, sonra kaldigin yerden devam etmeye uygundur.
-Granny sosyal kadindir. Uzun uzadiya motif, zincir, adim sayarsa hem örüp hem konusamaz ki yahu!
- Granny züppe degildir, kendi halinde kadindir. Elindeki imkanlardan bir sey cikarmasi gerekir. Bu motif klasik örneklerinde görülecegi üzere artmis iplerden harika seyler cikarmaya uygundur.
- Ayrica delikli dokusu hem hizli ilerlemeyi saglar hem de az ip gerektirir. Dedik ya granny kendi halinde kadindir. Felegin cemberinden ve kisitli kaynaklarla optimizasyon dersinden üstün basariyla gecmistir.
- Ayriyeten granny sanildiginin aksine en azindan giris seviyesinde matematik ve geometri bilir. Bilmiyorsa dahi bu motifi ve degisik türevlerini ögrenirken Introduction to Geometry 101'i de tamamlamistir.
- Granny'nin en azindan giris seviyesinde Renk Teoris bildigi de malumdur. Dersini almamistir, kitabini okumamistir. Ama bilir. Intuitiv denen cinsten... Veya Doga anasinin kitabini bir iyi bellemistir.
Granny deyip gecme. Granny özel bi kadindir...
diyecektim ki aklima Arne ve Carlos abiler geldi:
Diyecegim o ki, Granny özel bir insandir.
4 Haziran 2016 Cumartesi
Mümkünse kücük seyler...
Bu haftasonu güzel bir haftasonu olsun. Gazetelere az bakalim, haberleri az okuyalim. Biliyorum zor gözünü bazi seylere kapamak. Ben cok zorlaniyorum sahsen. Ama yine de bize iyi gelen seyleri paylasalim, büyütelim.
Güzel, naif bi sey görmek ve dinlemek istersen örnegin, suna bak; bak bakalim bu amatör müsamere havasi, bu altmislar, senin icinde de bir yeri titretiyor mu? :
Amerika'da genc bi kadin cesitli sehirlerde dokuma kurslari veriyor. Gitmesek de, katilmasak da fikirler edinebiliriz dersen, instagram hesabina bi ugra.
Cok uzun yillar boyunca erteledigim bi kitabi okuyorum su ara. Daha sonra detayiyla yazarim ama sen de cok ertelemek istemezsen bi bak bakalim nereden bulursun Bitmeyecek Öykü'yü...
Veya onu bulamazsan baska bi cocuk kitabini oku. Arada bir mutlaka icindeki cocuga kitaplar oku.
Acayip, pek biriktirilmeyen seylerin koleksiyonunu yap. Ben örnegin birbiriyle itistigi kapistigi iddia edilen kitaplardaki ortak cümlelerin koleksiyonunu yapiyorum. Kücük, gündelik, iyi haberlerin koleksiyonunu yapiyorum. Bi de cevremde gördügüm yüreklerin koleksiyonunu...:
Yaninda kücük bi defter tasi. Ne zaman gününü aydinlatan, sana iyi gelen bi sey görür veya duyarsan, hemen not et onu. Ne kadar kücükse o kadar iyi. Ne kadar kücükse o kadar önemli not düsmen, kayit altina alman:
Bi kusun sesini dinle. Varsa etrafindaki bi kusun, yoksa ac Youtube'dan dinle...
Cocuklugundan beri bildigin, hep kullandigin bir sözcügün kökenini arastir. Hangi dilden geliyor, hangi fiil kökünden? Cok zihin acicidir, yok düsündürücüdür. Cok rahatsiz edicidir bazen. Ama o rahatsizligi astiginda cok büyütücü, cok huzur vericidir. Inan.
Uzun zamandir tanidigin ama haber almadigin birinin ne yaptigini arastir. Ünlü biri olabilir, interneti kullan. Ilkokul arkadasin olabilir. Interneti kullan veya ortak arkadaslarina sor.
Kaliteli bi seyler kesfet. Duru, sade olsun; ama mutlaka özen gösterilmis, emek verilmis olsun. Bagirmasin, dikkat cekmeye calismasin ama dikkatini cektiginde "iste bu" dedirtsin. Biliyorum kolay degil. aramak bazen bosuna. Bu konuda güvenebilecegin tek sey belki de tesadüflerdir. Tesadüflere güven. Onlarin seni ona götürecegine inan. Inan ki bulabilesin. Örnegin >>
Sen de bana fikirler versene. Günü ışıtan, anlam veren, yeni bir heyecana bulayan, büyüten seyler... Yikmayan seyler, bölmeyen seyler... Mümkünse kücük seyler...
Güzel, naif bi sey görmek ve dinlemek istersen örnegin, suna bak; bak bakalim bu amatör müsamere havasi, bu altmislar, senin icinde de bir yeri titretiyor mu? :
Amerika'da genc bi kadin cesitli sehirlerde dokuma kurslari veriyor. Gitmesek de, katilmasak da fikirler edinebiliriz dersen, instagram hesabina bi ugra.
Cok uzun yillar boyunca erteledigim bi kitabi okuyorum su ara. Daha sonra detayiyla yazarim ama sen de cok ertelemek istemezsen bi bak bakalim nereden bulursun Bitmeyecek Öykü'yü...
Veya onu bulamazsan baska bi cocuk kitabini oku. Arada bir mutlaka icindeki cocuga kitaplar oku.
Acayip, pek biriktirilmeyen seylerin koleksiyonunu yap. Ben örnegin birbiriyle itistigi kapistigi iddia edilen kitaplardaki ortak cümlelerin koleksiyonunu yapiyorum. Kücük, gündelik, iyi haberlerin koleksiyonunu yapiyorum. Bi de cevremde gördügüm yüreklerin koleksiyonunu...:
Yaninda kücük bi defter tasi. Ne zaman gününü aydinlatan, sana iyi gelen bi sey görür veya duyarsan, hemen not et onu. Ne kadar kücükse o kadar iyi. Ne kadar kücükse o kadar önemli not düsmen, kayit altina alman:
Bi kusun sesini dinle. Varsa etrafindaki bi kusun, yoksa ac Youtube'dan dinle...
Cocuklugundan beri bildigin, hep kullandigin bir sözcügün kökenini arastir. Hangi dilden geliyor, hangi fiil kökünden? Cok zihin acicidir, yok düsündürücüdür. Cok rahatsiz edicidir bazen. Ama o rahatsizligi astiginda cok büyütücü, cok huzur vericidir. Inan.
Uzun zamandir tanidigin ama haber almadigin birinin ne yaptigini arastir. Ünlü biri olabilir, interneti kullan. Ilkokul arkadasin olabilir. Interneti kullan veya ortak arkadaslarina sor.
Kaliteli bi seyler kesfet. Duru, sade olsun; ama mutlaka özen gösterilmis, emek verilmis olsun. Bagirmasin, dikkat cekmeye calismasin ama dikkatini cektiginde "iste bu" dedirtsin. Biliyorum kolay degil. aramak bazen bosuna. Bu konuda güvenebilecegin tek sey belki de tesadüflerdir. Tesadüflere güven. Onlarin seni ona götürecegine inan. Inan ki bulabilesin. Örnegin >>
Sen de bana fikirler versene. Günü ışıtan, anlam veren, yeni bir heyecana bulayan, büyüten seyler... Yikmayan seyler, bölmeyen seyler... Mümkünse kücük seyler...
1 Haziran 2016 Çarşamba
Agustosböcegi var ya, agustosböcegi... Meger hemen her sabah ayni trene biniyormusuz! O bisikletle gidiyormus istasyona, ben otobüsle!
31 Mayıs 2016 Salı
Itiraflar
Bekenntnisse, Die Weisheit des großen Kirchenvaters
Augustinus
anaconda, 2009
Augustinus baska kitaplarda kendisinden okudugum alintilar sebebiyle bir süre önce okuma listeme girmisti. Bir kac ay önce yasamini anlatan bir film izledim tesadüfen, merakim daha da artti. Aurelius Augustinus veya Hippo'lu Augustinus. 354 - 430 yillari arasinda yasamis. Ünlü "kilise babalari"ndan, Hristiyan düsünür, teolog, aziz. Roma Imparatorlugu'nda, pagan inanislardan Hiristiyanlik'a gecis döneminde Kuzey Afrika'da yasamis. Kendi ailesi de bu gecisi yansitir gibi. Babasi eski usul Roma pagan inancina sahipmis, annesi inancli bir Hristiyanmis. Bizim Augustinus epey zaman bu taraklarda bezi olmayan inancsiz ve pek dünyevi islerin pesinde bir adammis. Filme bakilirsa gercegin pesinde, bu yüzden retorik egitimi filan aliyor. O zamanki Roma sisteminde basarili ve ünlü bir avukat , bir "sözle fikir savunucu" oluyor. Ama galiba bazen sözle gercegin bulunamayacagi, hatta basbayagi carpitilabilecegi deneyimini yasiyor. Bir süre o siralarda Roma'da yine pek cok taraftar bulan Mani dinine katilsa da, 386 yilinda Hristiyan oluyor.
397-398'de yazdigi en ünlü kitabi "Confessiones" sanirim Türkce'ye de Itiraflar adiyla cevrilmis. Oldukca capli bir kitap aslinda. 13 ciltten olusuyor. 1-9. ciltler arasinda cocuklugundan annesinin ölümüne dek olan dönemde yasamini anlatiyor, 10. cilt kitabin kaleme alindigi sirasindaki duygu-düsünce durumunu yansitiyor, 11-13. ciltlerde Eski Ahit'teki Yaratilis hikayesini yorumluyor. Ben hepsini okumadim tabii :) Kütüphanede buldugum 96 sayfalik kücük bir derlemeydi benimki. Söze gayet hakim biri tarafindan yazilmis olmasi, bir tür otobiyografi olmasi ve kiliseyi sekillendiren önemli bir kisinin fikirlerini yansitmasi gibi sebeplerden önemli bir kaynak sayiliyor Itiraflar. Benim okudugum kadariyla akici, okurken çok sıkmıyor. Bir felsefe kitabi degil, onu belirtmek gerek. Bir inanc adaminin aklindan gecenler daha cok. Kitapta yazari Tanri'yla sürekli bir mono-diya-logda buluyoruz. Vaaz verir gibi degil, basbayagi asik bi adamin ic dökmeleri, siir okur gibi, sarki söyler gibi bazen. Örnegin, buyrun:
Ama ruhumun evi dardir. Oraya nasil tasinacaksin? Onu genislet! Yikilacak gibidir, onu yeniden insa et! Evet, gözlerine asagilayici gelecek olan oradadir. Onu senin icin hazir olsun diye kim temizleyebilir? Senden baska kime seslenebilirim?...Sen ki her seyi gören gercegin ta kendisisin.
Yasamlarin yasamisin sen ve ruhlarin ruhu; sen kendini yasarsin, sen degistirilmez olan, ki benim ruhumun yasami da sensin... Sen ki en icimde olandan daha icimdeydin ve bendeki en yüksek seyden daha yüksektin...ve senin kanunun gercektir, gercek ama bizzat sensin.
Kitabin (en azindan benim okudugum derlemenin) yüzde doksanini Türkce'ye cevirip biraz da Arapca sözcüklerle soslarsan sokaktaki orta okuma-yazma-düsünme düzeyinden inanana kendi inanc ve kültür dünyasindan bir metin olarak "yutturmak" mümkün geldi bana. Öyle bi amacim oldugundan degil :) Ama ilginc geldi bu bana. "Dört kitabin manasi bellidir bir Elif'te" penceresinden bakarsan iyiye yorumlanabilir bu durum. Öte yandan bakarsan azicik kötüye de yorumlanabilir gibi geldi bana :) Neyse, öyle iste...
Augustinus 430 yilinda Hippo piskoposuyken sehrin kuzeyli Vandallar tarafindan kusatilip yagmalanmasi sirasinda öldürülmüs. Seyrettigim filme bakilirsa Roma'dan gönderilen yardim gemilerine önce kitaplari yüklenmis kurtulsunlar diye. Sonra bakmis ki sehrin yöneticileri Vandallara karsi ilimli davranmiyor ve sehir isgal edilecek; kitaplarini indirtmis gemiden, kurtarabildigi kadar Hippo'lu binmis gemiye. O ise sehirde kalip öldürülenlerden olmus. Kitaplar yagma ve yangindan bir sekilde kurtulmus. Gayet azizce ölmüs yani. Her kültür kendi azizlerini yaratip süsleyip püslüyor, sonra da onlardan besleniyor tabii. Bu hikayeyi ve bütün kültürlerin aziz, üst ve üstün insan hikayelerini öyle okumak gerek ;) Gibi geliyor bana. Itiraflar'a gelince... Baska derlemelerine rastlarsam onlari da okumak niyetindeyim.
29 Mayıs 2016 Pazar
Bayan Saat
Bu da biriktirmek istemeyip cok biriktirdiklerimden. Dökülsün dilden...
Bayan Saat'ten daha önce bahsetmistim. O zamanlar Bay Saat oldugunu saniyordum :) Kisa saclarinin üzerine kisin kulaklarini korumak icin yün bantlar geciriyordu; banti gözleri görmedigi icin gözlerinin üzerine dek indiriyordu. Derken dikkat etmemisim iste...
Bir süre sonra anladim Bayan Saat oldugunu :)
Her gün benden bir durak sonra tramvaya biner. Bir durak sonra da iner. Daima en ön kapidan biner. Durakta tramvayin nerede duracagi ve ilk kapinin yaklasik nereye denk gelecegi özel, tirtikli bir tasla isaretlidir görmeyenler icin. Orada bekler. Biner binmez kapinin yanindaki metal cubuga tutunur. Hani inecegimizde bastigimiz dügmeler var ya, o dügmelerden biri monte edilmistir cubuga. Cubugu birakmak istemeyisi biraz da bu yüzdendir. Bayan Saat'e Bayan Saat diyorum; cünkü kendisiyle yaptigimiz bir duraklik yolculuk boyunca her adimi, her hareketi bir saatin dislileri gibi hesapli, önceden planlanip calisilmis ve tıkır tıkırdır. Tramvaya ön kapidan bin, cubuga tutun, elinle "inecek var" dügmesini bul, tramvay hareket edip biraz ilerleyince dügmeye bas, tramvay bir sonraki durakta dursun, kapi acilirken görmeyenlere özgü uzun ince bastonu ac, tutunarak in, bastonu ustalikla kullanarak durak boyunca geriye dogru yürü... Bundan sonrasini bilmem; tramvay hareket ettigi icin Bayan Saat görüs alanimdan cikar. Hareketleri olabildigince sakin, güvenli ve ölcülüdür. Bayan Saat'i izlemek hosuma gider. Tramvaya binince onu görebilecegim, ön kapiyi gören bir koltuk bulmaya calismam bu yüzdendir. Bana günün de sakin ve ölcülü gececegine dair bir isaret verir sanki.
Bir tek kez kontrolü kaybettigine sahit oldum. Benim de kontrolü kaybetmek üzere oldugum, seyretmeyi birakip eyleme itildigim bir andi :) O gün tramvaya bindigimde en ön kapinin girisindeki daracik alanda dikilmis, tramvay sürücüsüyle konusan genc bir kadin vardi. Bilet veya yolla ilgili bir sey sordugunu sanmistim önce. Orada dikilmis sürücüyle sohbet ettigini farkedince sasirdim. Cünkü burada nadiren gördügüm bir seydi ve üstelik Bayan Saat'in duragina yaklasiyorduk yahu! Ve kapinin önünde sadece tek bir kisinin dikilecegi kadar yer vardi. E, simdi ne olacakti?
Tramvay duraga girdi, durdu. Ön kapi acildi. Genc kadin gözleri görmeyen, elinde amalara özel bastonuyla Bayan Saat'i görünce bir an geri cekilip yer verdi. Suratinda sevimli ve yardimsever bir güzel insan maskesiyle :) (Ne cok maskemiz var bizim, farkediyor musun? Farkinda bile olmadan birini cikarip digerini takiveriyoruz. Yüz kaslarimizin bile hakimi degiliz derin uykumuzda.) Cünkü onun tramvayin icine dogru ilerleyip gidecegini sanmisti. Fakat, hayir, Bayan Saat her zamanki gibi ön kapinin önünde malum metal cubuga tutunup dikildi. Bu noktada genc kadina karsi Almanca'dan yola cikip pek cok dile de gecmis deyisle "Schadensfreude" hissiyle doldugumu itiraf ediyorum :) Kapinin önünde pervasizca dikilip, sürücüyle sohbet etmek, bi de Bayan Saat'in yerini kapmak ha! Fakat genc kadin anlasilan vazgececek degildi. Bayan Saat'in yerinden kipirdamadigini farkedince o daracik alana dogru tekrar bir hamle yaparak sürücüyle konusabilecegi aciyi tekrar kazanabilmek icin Bayan Saat'e de hafifce bir omuz atti. Bayan Saat'in o cubugu birakip bir adimcik da olsa geri cekilemeyecegini anlamiyor, gayet yamuk bir pozisyonda zorlukla dikildigini görmüyor muydu? Bu da ne saygisizlik, ne bencillikti canim!
Kalkip kadini uyarmak isteyen tarafimi susturdum. Bayan Saat'in durumla bir sekilde basa cikabilecegini biliyordum. Tramvay bir sonraki duraga yaklasip kapi acildiginda kadin hala önünden cekilmedigi icin yamuk durmak zorunda kalan Bayan Saat bir de üstelik tramvaydan inemiyordu. Sesini öfkeyle yükseltip kadini bir sıkı fırçaladığında hem hak vermis, hem de ilk kez sakinligini yitirdigini görerek sasirmistim.
Bayan Saat'in üzerinden dünyanin verdigi dersi anlamam ise daha sonraydi. Hepimiz bir yolculuktayiz. Hepimiz bir cubuga tutunuyoruz. Hepimizin gözleri kör. O cubuga tutundugumuz sürece sakin ve ölcülüyüz. Ne zaman ki cubugu birakmak tehlikesiyle karsilasiyoruz; kontrolü kaybediyoruz, korkuyoruz ve öfkeleniyoruz. Ne cubugu, ne körü, ne korkusu, ne öfkesi? deme. Dikkat et, farkedeceksin. Dikkat et, anlayacaksin. Dikkat et, Bayan Saat sensin. Senin gözlerini acabilme sansin var. Senin bütün kapilari görme sansin var. Senin tramvayin istedigin kapisindan binme, istedigin kapisindan inme olanagin var. Gercek sakinlik bu, gercek baris bu, gercek güven bu. Istersen...
-§-
Bayan Saat'ten daha önce bahsetmistim. O zamanlar Bay Saat oldugunu saniyordum :) Kisa saclarinin üzerine kisin kulaklarini korumak icin yün bantlar geciriyordu; banti gözleri görmedigi icin gözlerinin üzerine dek indiriyordu. Derken dikkat etmemisim iste...
Bir süre sonra anladim Bayan Saat oldugunu :)
Her gün benden bir durak sonra tramvaya biner. Bir durak sonra da iner. Daima en ön kapidan biner. Durakta tramvayin nerede duracagi ve ilk kapinin yaklasik nereye denk gelecegi özel, tirtikli bir tasla isaretlidir görmeyenler icin. Orada bekler. Biner binmez kapinin yanindaki metal cubuga tutunur. Hani inecegimizde bastigimiz dügmeler var ya, o dügmelerden biri monte edilmistir cubuga. Cubugu birakmak istemeyisi biraz da bu yüzdendir. Bayan Saat'e Bayan Saat diyorum; cünkü kendisiyle yaptigimiz bir duraklik yolculuk boyunca her adimi, her hareketi bir saatin dislileri gibi hesapli, önceden planlanip calisilmis ve tıkır tıkırdır. Tramvaya ön kapidan bin, cubuga tutun, elinle "inecek var" dügmesini bul, tramvay hareket edip biraz ilerleyince dügmeye bas, tramvay bir sonraki durakta dursun, kapi acilirken görmeyenlere özgü uzun ince bastonu ac, tutunarak in, bastonu ustalikla kullanarak durak boyunca geriye dogru yürü... Bundan sonrasini bilmem; tramvay hareket ettigi icin Bayan Saat görüs alanimdan cikar. Hareketleri olabildigince sakin, güvenli ve ölcülüdür. Bayan Saat'i izlemek hosuma gider. Tramvaya binince onu görebilecegim, ön kapiyi gören bir koltuk bulmaya calismam bu yüzdendir. Bana günün de sakin ve ölcülü gececegine dair bir isaret verir sanki.
Bir tek kez kontrolü kaybettigine sahit oldum. Benim de kontrolü kaybetmek üzere oldugum, seyretmeyi birakip eyleme itildigim bir andi :) O gün tramvaya bindigimde en ön kapinin girisindeki daracik alanda dikilmis, tramvay sürücüsüyle konusan genc bir kadin vardi. Bilet veya yolla ilgili bir sey sordugunu sanmistim önce. Orada dikilmis sürücüyle sohbet ettigini farkedince sasirdim. Cünkü burada nadiren gördügüm bir seydi ve üstelik Bayan Saat'in duragina yaklasiyorduk yahu! Ve kapinin önünde sadece tek bir kisinin dikilecegi kadar yer vardi. E, simdi ne olacakti?
Tramvay duraga girdi, durdu. Ön kapi acildi. Genc kadin gözleri görmeyen, elinde amalara özel bastonuyla Bayan Saat'i görünce bir an geri cekilip yer verdi. Suratinda sevimli ve yardimsever bir güzel insan maskesiyle :) (Ne cok maskemiz var bizim, farkediyor musun? Farkinda bile olmadan birini cikarip digerini takiveriyoruz. Yüz kaslarimizin bile hakimi degiliz derin uykumuzda.) Cünkü onun tramvayin icine dogru ilerleyip gidecegini sanmisti. Fakat, hayir, Bayan Saat her zamanki gibi ön kapinin önünde malum metal cubuga tutunup dikildi. Bu noktada genc kadina karsi Almanca'dan yola cikip pek cok dile de gecmis deyisle "Schadensfreude" hissiyle doldugumu itiraf ediyorum :) Kapinin önünde pervasizca dikilip, sürücüyle sohbet etmek, bi de Bayan Saat'in yerini kapmak ha! Fakat genc kadin anlasilan vazgececek degildi. Bayan Saat'in yerinden kipirdamadigini farkedince o daracik alana dogru tekrar bir hamle yaparak sürücüyle konusabilecegi aciyi tekrar kazanabilmek icin Bayan Saat'e de hafifce bir omuz atti. Bayan Saat'in o cubugu birakip bir adimcik da olsa geri cekilemeyecegini anlamiyor, gayet yamuk bir pozisyonda zorlukla dikildigini görmüyor muydu? Bu da ne saygisizlik, ne bencillikti canim!
Kalkip kadini uyarmak isteyen tarafimi susturdum. Bayan Saat'in durumla bir sekilde basa cikabilecegini biliyordum. Tramvay bir sonraki duraga yaklasip kapi acildiginda kadin hala önünden cekilmedigi icin yamuk durmak zorunda kalan Bayan Saat bir de üstelik tramvaydan inemiyordu. Sesini öfkeyle yükseltip kadini bir sıkı fırçaladığında hem hak vermis, hem de ilk kez sakinligini yitirdigini görerek sasirmistim.
Bayan Saat'in üzerinden dünyanin verdigi dersi anlamam ise daha sonraydi. Hepimiz bir yolculuktayiz. Hepimiz bir cubuga tutunuyoruz. Hepimizin gözleri kör. O cubuga tutundugumuz sürece sakin ve ölcülüyüz. Ne zaman ki cubugu birakmak tehlikesiyle karsilasiyoruz; kontrolü kaybediyoruz, korkuyoruz ve öfkeleniyoruz. Ne cubugu, ne körü, ne korkusu, ne öfkesi? deme. Dikkat et, farkedeceksin. Dikkat et, anlayacaksin. Dikkat et, Bayan Saat sensin. Senin gözlerini acabilme sansin var. Senin bütün kapilari görme sansin var. Senin tramvayin istedigin kapisindan binme, istedigin kapisindan inme olanagin var. Gercek sakinlik bu, gercek baris bu, gercek güven bu. Istersen...
28 Mayıs 2016 Cumartesi
Ara.
Annemi aradim. Annem evde yoktu. Bi an, kisacik bi an... Babami arasam ya, dedim. Bi an, kisacik bi an babamla konusmak istedim. Sonra animsadim. Sonra arayamadim. Bi an, uzun bi andir oraya dogru hatlar hep mesgul. Ben arayamadim. Sen ara. Benden de selam söyle. Evren'in de selami var sana, ellerinden öpüyormus de. Hangi Evren derse... Bosver, bi arkadas de.
26 Mayıs 2016 Perşembe
C-3PO
Fotograf makinesinin özenle yedekleyip, temizleyip bosalttigim ve tez zamanda tekrar börtü böcek fotosuyla doldurmayi düsündügüm kartini biri benden önce davranip Star Wars karakterlerinin fotograflariyla doldurmus! Sitripiyo en sevdigim Star Wars kahramani bu arada, Ingiliz usak tavirli protokol droidim benim :)) Efenim? Cocugu popüler kültür nesne ve karakterlerinden uzak mi tutacaktim? Hi hi , evet :) O benim kisisel procemdi. Oglanin kisisel procesi baskaymis fakat.
Şüpheci için Meditasyon
Meditation für Skeptiker,
Ulrich Ott, 2010
Meditasyon yap(a)madigi halde, meditasyon üzerine okuyup duran bir komik tipim :)
Bu kitap süpheci bakis icin meditasyondan bahsediyor. Yazari Ulrich Ott, Gießen Justus Liebig Üniversitesi'nde calisan Alman psikolog ve meditasyon arastirmacisi. Kitapta kendi yaptigi deney ve arastirmalara ek olarak son yillarda dünyanin dört bir yaninda büyük artis gösteren meditasyon arastirmalarindan örnekler vererek meditasyonun uygulayanlari üzerindeki kanitlanmis, bilinen olumlu etkilerinden bahsediyor. Kitabin her bölümünde konuyla ilgili bilimsel bulgulari paylastiktan sonra bilinen dinsel sembol ve mesajlarindan soyulmus, gayet "seküler" meditasyon tekniklerinden örnekler sunuyor. Günlük yasamimizda hangi sorunlara iyi gelebilecegini, yasam kalitemizi hangi yönlerde etkileyebilcegini de acikliyor. Ott kitabin catisini ve genel olarak meditasyonu bize su adimlarla sunuyor:
-Oturmak
-Nefes almak
-Bedensel farkindalik (duyusal ve duygusal farkindalik)
-Düsünmek
-Olmak
Meditasyona süpheci bakan; her konuyu mümkün oldugunca bilimsel , rasyonel yönüyle irdelemek isteyen; uzak dogu, mistisizm, budizm vb. sosundan uzak durmak isteyen okuyucuya tavsiye olunur. Bu yönde meditasyon okumasi yapmak isteyenlere iki kitap daha önerilebilir. Biri Dr. Heinz Hilbrecht'in Meditation und Gehirn (Meditasyon ve Beyin) adli kitabi. Digeri ise Jon Kabat-Zinn'in Türkce'ye de cevrilmis olan Neredeysen Orada Ol adli kitabi. Jon Kabat-Zinn'in henüz okumadigim bir iki kitabi daha var ki, seküler bakisla meditasyon okumalarina dahil edeilebilecegini saniyorum. Okuyalim, görelim :)
Kaldırımda ördekler
Gecen sabah uykulu uykulu otobüste giderken gördüm. Otobüs kücük kanalin oldugu sokaktan gecerken... Kaldirimda bes bay ördek dikilmisti. Daha önce de bir sabah bir bay ve bayan ördegi görmüstüm ayni yerde, karsi kaldirimda. Sehrin ortasinda kaldirimda ördek görünce uykulu halim geciyor. Bi sasiriyorum, bi dikkat kesiliyorum. Demek hala o kadar entegre olamamisim. Hala dünyaya dogdugum ülkenin gözlügünden bakiyorum.
Yeri geldi mi, laf ordan acildi mi, bizim ülkemiz gibi yok. Anadolu bi bambaska, esi benzeri yok dünyada. Cennet cennet. Ama galiba ördekleri kendini kaldirimda bi rahat hissetmiyor. Neden kaldirimlarinda sabahlari bay veya bayan ördeklerin toplandigi bir ülke olamadigimiz sabah sorusu oldu böylece bana. Oysa ki bildigin yesil basli gövel ördek. Niye olmasin? Sonra icimdeki durup durup cevabi yapistiran taraf yanitladi beni: "Bir baskadir benim memleketim. Insanlari da bir baskadir. Bosver, öyle iste, takma kafana."
Himmpf. Peki.
Yeri geldi mi, laf ordan acildi mi, bizim ülkemiz gibi yok. Anadolu bi bambaska, esi benzeri yok dünyada. Cennet cennet. Ama galiba ördekleri kendini kaldirimda bi rahat hissetmiyor. Neden kaldirimlarinda sabahlari bay veya bayan ördeklerin toplandigi bir ülke olamadigimiz sabah sorusu oldu böylece bana. Oysa ki bildigin yesil basli gövel ördek. Niye olmasin? Sonra icimdeki durup durup cevabi yapistiran taraf yanitladi beni: "Bir baskadir benim memleketim. Insanlari da bir baskadir. Bosver, öyle iste, takma kafana."
Himmpf. Peki.
21 Mayıs 2016 Cumartesi
Od
Od,
Iskender Pala
Yunus Emre'den veya Yunus Emre'yle ilgili bir seyler okumak istiyordum. Kütüphanede düsük bir olasilik da olsa bir seyler bulurum belki dedim. Bu kitabi buldum. Yunus Emre, dönemi, inanisi ve felsefesine dair bir seyler ögrenmis olsam da, yok, yetmedi. Gercek tarihi sahsiyetlere dair, özellikle yasamlarina dair cok az sey biliniyorsa, birinci tekil sahis agizdan yazilmis roman okumama fikrine bir kez daha eristim.
Bu da böyle bir bitendir.
14 Mayıs 2016 Cumartesi
Ay, evet, yine sosyal medya analizi
Yine tekrara düsüyor olabilirim. Idare et beni.
Kendi kendime gelistirdigim sosyal medya semboligimden bahsedecektim.
(Ay, evet, yine sosyal medya analizi)
Asagidaki sözcükleri burada, surada, özelde ve genelde yanlarinda belirtilen anlamlarda kullaniyorum:
Magara: Genellikle blog anlamina geliyor. Cünkü issizdir. Dag basidir. Anca yolunu bilen cikip gelir arada. Ama kapisi, kilidi yoktur. Kimin ziyaretine gelecegi belli olmaz. Yine de bir huzuru, bir sakinligi, bir güzelligi vardir. Kendi kendineymis gibi yüksek sesle konusabilme lüksü vardir. Kralin seni duydugundan habersiz "kral kizi benim olmali" diyebilirsin. Bazi bloglarin kapisinda kilit olur. O artik magara degil evdir. Oturma odasi sohbeti edilir orada.
Meydan: Facebook. Kalabalik. Herkes orada. Gezintide. Piyasada. Hal tavir ona göre. Ettigin lafi kimin duyacagindan emin degilsin. Kardesin duymaz, eloglu duyar. Haliyle cümlelerine yansiyor. Haliyle daha üstü kapa(k)li konusuyorsun bir yandan. Öte yandan sesin bi yükseliyor, bi kendi kendine degil, bi sohbetdasina degil, bi meydana, bi kalabaliga hitabetme hali bulasiyor üstüne gitgide. Iste en gec o zaman bi magaraya cekilme zamani gelmis demektir.
Pazar: Bu da Facebook. Herkes aklini Facebook'a cikarmis, sonunda herkes yine kendininkini begenmis. Ben dahil. Bazilarimizin bi de üstüne pazara cikaracak kendi akli fikri, kendi cümleleri yok galiba. Habire begendigi bi baska akli, fikri, linki cikariyor pazara. Altina yorum olarak ne yazsan bos. FB bir tartisma alani degil, bi forum degil. Meydan orasi , pazar. Mümkünse "begen"e bas, mümkün degilse sus. Ama sustugun gözden kacmaz, bunnu bil.
Sergi duvari: I ih, resim galerisi degil, sergi duvari. Gelen giden yapistiriyo. Spontan. Öyle kendi halinde bi havasi var. Böyle kalirsa... Instagram diyorum. Bi sey var böyle havasinda, dünya ahvali konusamiyorsun. Ille böyle renkli, civil civil, hos bi seyler dökülüyor ortaya. Gercekci mi? Degil. Olsun, iyi böyle. Böyle kalsin. Dünya-memleket ahvali konusma, pazarlama yapma, ortaligi bloga cevirme, uzun cümle kurma, didaktiklesme. Görsele odaklan. Yalniz öz görseline (=selfie) degil; o cok göze batiyor.
Bazen bana zor. Görselinden cok cümleleri olan biri icin... zor aslinda Instagram.
Kapsül: Twitter. Bana göre degil. Cümlelerimi kapsülleyemiyorum.
Cangil: Pinterest. Medeniyet, meydan, pazar üstüne cok geldiginde söyle biraz oksijenlenmek icin. Civil civil, çılgın, sınır tanımaz, yaratıcı, neseli, ilham verici, kişisel. En güzeli yalniz degilsin ama kendi basinasin. Bi kol boyu mesafe var herkesle aranda. Isine bak. Cok konusma. Üret. Yarat. Ilham al. Ilham ver. O kadar.
Kendi kendime gelistirdigim sosyal medya semboligimden bahsedecektim.
(Ay, evet, yine sosyal medya analizi)
Asagidaki sözcükleri burada, surada, özelde ve genelde yanlarinda belirtilen anlamlarda kullaniyorum:
Magara: Genellikle blog anlamina geliyor. Cünkü issizdir. Dag basidir. Anca yolunu bilen cikip gelir arada. Ama kapisi, kilidi yoktur. Kimin ziyaretine gelecegi belli olmaz. Yine de bir huzuru, bir sakinligi, bir güzelligi vardir. Kendi kendineymis gibi yüksek sesle konusabilme lüksü vardir. Kralin seni duydugundan habersiz "kral kizi benim olmali" diyebilirsin. Bazi bloglarin kapisinda kilit olur. O artik magara degil evdir. Oturma odasi sohbeti edilir orada.
Meydan: Facebook. Kalabalik. Herkes orada. Gezintide. Piyasada. Hal tavir ona göre. Ettigin lafi kimin duyacagindan emin degilsin. Kardesin duymaz, eloglu duyar. Haliyle cümlelerine yansiyor. Haliyle daha üstü kapa(k)li konusuyorsun bir yandan. Öte yandan sesin bi yükseliyor, bi kendi kendine degil, bi sohbetdasina degil, bi meydana, bi kalabaliga hitabetme hali bulasiyor üstüne gitgide. Iste en gec o zaman bi magaraya cekilme zamani gelmis demektir.
Pazar: Bu da Facebook. Herkes aklini Facebook'a cikarmis, sonunda herkes yine kendininkini begenmis. Ben dahil. Bazilarimizin bi de üstüne pazara cikaracak kendi akli fikri, kendi cümleleri yok galiba. Habire begendigi bi baska akli, fikri, linki cikariyor pazara. Altina yorum olarak ne yazsan bos. FB bir tartisma alani degil, bi forum degil. Meydan orasi , pazar. Mümkünse "begen"e bas, mümkün degilse sus. Ama sustugun gözden kacmaz, bunnu bil.
Sergi duvari: I ih, resim galerisi degil, sergi duvari. Gelen giden yapistiriyo. Spontan. Öyle kendi halinde bi havasi var. Böyle kalirsa... Instagram diyorum. Bi sey var böyle havasinda, dünya ahvali konusamiyorsun. Ille böyle renkli, civil civil, hos bi seyler dökülüyor ortaya. Gercekci mi? Degil. Olsun, iyi böyle. Böyle kalsin. Dünya-memleket ahvali konusma, pazarlama yapma, ortaligi bloga cevirme, uzun cümle kurma, didaktiklesme. Görsele odaklan. Yalniz öz görseline (=selfie) degil; o cok göze batiyor.
Bazen bana zor. Görselinden cok cümleleri olan biri icin... zor aslinda Instagram.
Kapsül: Twitter. Bana göre degil. Cümlelerimi kapsülleyemiyorum.
Cangil: Pinterest. Medeniyet, meydan, pazar üstüne cok geldiginde söyle biraz oksijenlenmek icin. Civil civil, çılgın, sınır tanımaz, yaratıcı, neseli, ilham verici, kişisel. En güzeli yalniz degilsin ama kendi basinasin. Bi kol boyu mesafe var herkesle aranda. Isine bak. Cok konusma. Üret. Yarat. Ilham al. Ilham ver. O kadar.
13 Mayıs 2016 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)