29 Aralık 2015 Salı
Cehenneme Övgü - Gündelik Hayatta Totalitarizm
Cehenneme Övgü - Gündelik Hayatta Totalitarizm
Gündüz Vassaf
Iletisim Yayinlari, 1999
(Orijinal: Prisoners of Ourselves: Totalitarianism in Every Day Life, 1992)
Cehenneme Övgü bir arkadas tavsiyesi. Ilk kez Gündüz Vassaf okudum. Genel olarak sevdim. Arka kapak yazisinda da belirtildigi gibi gündüze karsi geceden, cennete karsi cehennemden, konusmaya karsi sessizlikten, akla karsi delilikten, anlasmaya, uyuma karsu uyumsuzluktan, kahramana karsi hainden yana. Aykiri bir kitap mi? Bana pek öyle de gelmedi. Ilk kaleme alinisi 1987 civari. Belki o vakitler aykiri olan fikirler artik bize aykiri gelmiyor. Veya o kadar apacikca dogru ki fikirler ("selbsverständlich" yani) okuyunca "ha, tabii, öyle" diyoruz.
Örnegin,
"Iyi yurttas kollektif deliligin parcasi olan yurttastir. Kollektif delilik yikicidir."
"Barisi koruyan hep bizim silahlarimiz, tehdit eden ise baskalarininkidir."
"Yikici gücler yikilamaz; cünkü, bu daha da cok yikici güc kullanmayi gerektirir."
"Insan ait olmalidir"
"Insan daima simdiki zamana ihanet etmistir. Hainin kim olacagini, o andaki yapi ve o andaki gücler dengesi belirler."
"Yasamin ölüme karsi savasi diye bir sey yoktur. Yasam dogum ve ölümdür."
Kitap genelindeki tüm fikirlerin orijinal ve yeni olduklarini herhalde söyleyemeyiz. Ama bir araya getirilis sekilleri, "günlük hayatta totalitarizm" ilginc. Insan bazen ne türden bir tektiplesmenin icinde yasadigini unutuyor. Iyi bir animsatma kitabi. Sık sık açıp aradan okunasi kitap. Tavsiye edildigi gibi...
26 Aralık 2015 Cumartesi
Hic sana da olur mu?
Hic sana da olur mu?
Bazen yillarca gitmedigin bir sehre gider, yillarca ugramadigin sokaklarinda yürürsün. Kendini en son daha dün o sokaklardan gecmis gibi hissedersin.
Yillarca görmedigin birine rastlarsin. Sohbet sanki dün yarim kalmis gibi kaldigi yerden devam eder.
Aylardir gitmedigin bir eve ugrarsin. Mutfak sanki biraktigin gibidir. Süzgec sanki dün biraktigin yerdedir.
En az bir kac yildir gitmedigin yollarda gidersin, binmedigin trenlere, otobüslere binersin. Sanki daha dün binmissindir. Yaninda oturan bile sanki ayni kisidir.
Yeni tasindigin yerdeki komsularin bile bazen sanki en son dün görüsmüssün gibidir. "Yok artik!" diyeceksin ama gercekten öyle. Sanki dünya belli kliselerden olusuyor ve o komsu eski bir komsunun aynisi, klisenin iste tam o kösesini temsil ediyor, iste tam da oradan devam ediyoruz komsuluk etmeye...
Bana cok oluyor, gittikce daha cok oluyor.
Sanki ben sonsuz bir durusla yerimde duruyorum da; evler, sokaklar, insanlar, trenler, sanki dünya önümden gecip gidiyor.
Sanki her sey degisiyor, ama sanki hic bir sey degismiyor. Sanki Parmenides hakli.
Neyse...
Isimize bakalim.
Durmamiza bakalim.
Seyrimize bakalim.
Bazen yillarca gitmedigin bir sehre gider, yillarca ugramadigin sokaklarinda yürürsün. Kendini en son daha dün o sokaklardan gecmis gibi hissedersin.
Yillarca görmedigin birine rastlarsin. Sohbet sanki dün yarim kalmis gibi kaldigi yerden devam eder.
Aylardir gitmedigin bir eve ugrarsin. Mutfak sanki biraktigin gibidir. Süzgec sanki dün biraktigin yerdedir.
En az bir kac yildir gitmedigin yollarda gidersin, binmedigin trenlere, otobüslere binersin. Sanki daha dün binmissindir. Yaninda oturan bile sanki ayni kisidir.
Yeni tasindigin yerdeki komsularin bile bazen sanki en son dün görüsmüssün gibidir. "Yok artik!" diyeceksin ama gercekten öyle. Sanki dünya belli kliselerden olusuyor ve o komsu eski bir komsunun aynisi, klisenin iste tam o kösesini temsil ediyor, iste tam da oradan devam ediyoruz komsuluk etmeye...
Bana cok oluyor, gittikce daha cok oluyor.
Sanki ben sonsuz bir durusla yerimde duruyorum da; evler, sokaklar, insanlar, trenler, sanki dünya önümden gecip gidiyor.
Sanki her sey degisiyor, ama sanki hic bir sey degismiyor. Sanki Parmenides hakli.
Neyse...
Isimize bakalim.
Durmamiza bakalim.
Seyrimize bakalim.
24 Aralık 2015 Perşembe
Prokrustes'in Yatağı - Bilinmeyenle Basa Çıkmak için Küçük El Kitabı
Kleines Handbuch für den Umgang mit Unwissen
Nassim Nicholas Taleb
Orijinal: 2010, Almanca ceviri: 2013
Bu kitabi baska bir kitaba bakarken kitapcida gördüm. Sonra da kütüphanede buldum. Yazar Lübnanli, New York'ta yasayan finans matematikcisi. Kisa kisa cümlelerden olusan , aforizma tarzi seyler yaziyor. Orijinal dil Ingilizce. Önceki kitaplari Black Swan ve Antifragility de ünlüymüs.
Bu kitabin orijinal adi The Bed of Procrustes: Philosophical and Practical Aphorisms. Ben sadece göz gezdirmekle bile sevdim. Procrustes'in yatagiyla tanistirdigi icin bile minnettarim. Hemserisi Halil Cibran'a ve onun aforizmalarina ve Sokrates'e attigi minik taslara ragmen (veya belki de bu yüzden de) sevdim. Bi kez okuyup gecmek icin degil, arada bir dönüp orasindan burasindan acarak tekrar okunasi kitaplardan. Iyi bir yol/yolculuk kitabi bir de...
Özellikle cok uyumlu, genel gecer seyler duymaktan sıkıldıgında insan, biraz çıkıntı fikirlerin iyi gidecegini hissettigi durumlar icin tavsiye olunur. Bu kitabi degil ama Black Swan "Siyah Kugu - Olasiliksiz Görünenin Etkisi " adiyla Türkce'ye cevrilmis.
Bi kac alinti:
"Kisinin karsi cikmaya en cok korktugu insan kendisidir."
"Egitim bilgeleri birazcik daha bilge yapar, aptallari ise cok daha tehlikeli."
"Modernligin cifte cezasi bizi erken yaslandirmasi ve daha uzun yasatmasidir."
"Kendi kendime ögrettigim ne varsa, hepsini hala biliyorum."
"Bilinc altimizda benzerlikleri/ortakliklari arkadaslarimizla, benzemeyisleri yabancilarla ve zitliklari
düsmanlarla bagdastiririz"
smile ifade simgesi-..
20 Aralık 2015 Pazar
Upanişadlar
Kitap kendi kendini anlatsin :)
Adi bu...
Konusu bu :)
"Upanishad" köken olarak "dizinin dibine oturmak" gibi bir anlama geliyormus. Ustanin dizinin dibine oturup onu dinlemek, anlamak anlaminda... Kavram olarak "gizli ögreti" demek. Upanisadlar pek cokmus. Bu kitapta en temel 13 tanesi var. Ayni anda kimi kisimlari "Manda yuva yapmis sögüt dalina, yavrusunu sinek kapmis gördün mü?" tadi veren, kimi bölümleri en güzelinden tek Tanri tasvirlerini havai fisek tadinda, böyle "bam....bam...bam" diye ardarda patlatan, kimi bölümleri inanilmaz derinlikli ve güzel, kimi kisimlarini anlayacak derinlikte kisiler olmadigimizi böyle acik net anladigimiz, diger dinlerin kimi kitaplariyla sasirtici (veya artik hic de sasirtmayan) cakismalar iceren güzel kitap.
Hinduizme, Hint kültürüne, Uzak Dogu'ya, genel olarak dinsel metinlere ilgisi meraki olanlara tavsiye olunur. Üstelik ceviri gayet iyi görünüyor, aciklamalar yerli yerinde, ne az ne cok.
14 Aralık 2015 Pazartesi
Biraz tutarsız göründüysem...
Tikkat...Tikkat...
Bir sosyal medya analizi daha geliyor. Sakının, yazmam gerek :)
Az önce iki seyi birden farkettim. Ayni anda hem kafama bi tas düstü, hem de kafamda bi ampül yandi.
Neden sosyal medyada bu kadar gerilimli oldugumu buldum. Ve neden sosyal medyada bazen bu kadar tutarsiz göründügümü... (en azindan kendime)
Ne zaman birisi toplum olarak ahlaki, erdemi ne kadar önemsedigimizi söylese, altina yorum olarak gazetelerin ücüncü sayfalarindan linkler birakmak istiyorum :)
Ne zaman birisi bozulan toplumsal ahlakimizin sebebi olarak Bati'yi gösterse, Bati'nin bizi ahlak acisindan fersah fersah asmasinin teorik ve pratik örneklerini alt alta listelemek istiyorum :)
Ne zaman birisi Bati özenticiligini elestirse, "canim ne var, bir sürü güzel sey var örnek alinacak" diyesim geliyor. Ne zaman birisini Bati'ya övgüler düzerken görsem, icimdeki Bati özenticiligini elestiren taraf kasiniyor, "kazin ayagi öyle degil ama" demem geliyor. Böyle hapsuruk gibi, tutamiyorum.
Ne zaman birisi Bati'nin ikiyüzlülügünden dem vursa, bazen ne kadar da ikiyüzlü olabildigimizin örnekleri geliyor aklima. Sri Lanka'lıların da bazen gayet ikiyüzlü olabildigini animsatmak istiyorum.
Ne zaman biri cocuk istismarinin Bati'daki gizlenen , üstü örtülen örneklerine dikkatimizi cekse; memleketimde üstü örtülen, yok sayilan vakalara dikkat cekmek istiyorum.
Ne zaman birisi Türkiye'deki kadina siddet vakalarindan yola cikip kültürü yerin dibine batiracak olsa, Avrupa'daki ve dünyanin baska yerlerindeki vakalar geliyor aklima. Yerel gazetelerden okuduklarim, konu komsu tanidiktan dinlediklerim, bulvar gazetelerini okuyor olsam her gün rastlayacaklarim...
Bi tek Bati-Biz cekismesi de degil.
Ne zaman birisi normal doguma övgüler düzse (düsüncesizce olan türünden), normal dogurmayanlari savunasim geliyor. Sonra birisi "bu normal doguranlar da cok oluyor ama, iyi ki de sezaryenle dogurduk" deyince...Aaa, bi de bakiyorum yeniden normal dogumu savunasim gelmis!
Ne zaman birisi et yiyenlerin barbarligi üzerinden veganligi savunsa et yiyenleri, ne zaman birisi "bitki de yeme öyleyse, o da canli" komikligine bürünerek et yiyiciligi savunsa dibine dek veganlari savunmak istiyorum.
Ne zaman birisi Sauerkraut icin "Aman canim, ne var, bizim de lahana tursumuz var, ne bu yabancilar ne yapsa göge cikarma şeysi" dese Sauerkrautcu tarafim ayaklaniyor :) Ne zaman birisi Sauerkraut avukatliginin dibine vursa, "Amaaan, ne yani, bizim de lahana tursumuz var" diyecek gibiyim :)
Gün olur akcaaagac surubunu, gün olur steviayi, gün olur rafine sekeri savunurum. Gün olur alir basimi gider, gün olur deli gibi...
Birisi "DAHI anlamindaki DE'ler ayri! Olmuyooorrrr!" dese böyle inadina inadına bitisik yazasim geliyor o DEleri. "Amaaaan bosver ya, ne sacma sey" diyen olunca da, bu kez "Olur mu öyle sey, okunanin anlasilmasi icin böye bi takim önlemler, bidi bidi bidi..." diye basliyor bi tarafim.
'Mekteb'e karşı 'okul'u, 'gerek'e karşı 'lazım'ı öne sürerim. Karşı tarafın çok sahiplendiğini farkedersem.
Öyle durumlarda 'Cava'yı 'Ceyva' diye okuyanlara karşı da sürebilirim ordularımı. Normalde mesele olmasa da...
Kendimi okullulara karsi alaylilari, alaylilara karsi okullulari savunurken buldugum coktur.
Ne zaman birisi baskalarinin kötülügünden ve genel olarak insanin kötülügünden bahsetse, o baskasinin avukati olmak ve H.sapiens'i savunmak zorunda hissediyorum kendimi. Oysa kimi günler türümden yana umutsuzluga düstügüm olur benim de.
Budistlere karsi Müslümanlari, Müslümanlara karsi Hristiyanlari, Hristiyanlara karsi Taoistleri, Taoistlere karsi Musevileri, Musevilere karsi Şamanları, Şamanlara karşı Tanrıtanımazları, Tanrıtanımazlara karşı Budistleri...Ayh, ne diyorum ben ya?
Türkler'e karsi Zenleri, Zenlere karsi Alevileri, Alevilere karsi Atlantislileri, Atlantislilere karsi Kürtleri Kürtlere karsi Patagonyalilari, Patagonyalilara karsi Cumhuriyetcileri, Cumhuriyetcilere karsi Kizilderilileri, Kizilderililere karsi Sünnileri, Sünnilere karsi Hristiyan Demokratlari...Ayh, bu ne ya?!
Yeri gelince antikapitalistlere karsi Adam Smith'i, yaratiliscilara karsi Charles Darwin'i, bütünselcilere karsi Descartes'i... Ayh!
Siyaha karsi beyazi, beyaza karsi siyahi!
Ne biri icin, ne digeri icin...
Sadece ve sadece grinin onuru icin.
Siz bütün bu seyleri dibine kadar savunmak zorunda misiniz? Gercekten?
Kesin ve son karariniz mi?
Peki ben bütün bu seylere karsi ötekini savunmak zorunda miyim?
Gri kendi basinin caresine bakamaz mi?
SAVUNMAK zorunda miyiz?
Savundugumuz nedir?
Cok geriliyorum, gercekten cok geriliyorum.
Niye gerildigimi bilmiyorum. Niye gerildigimi biliyorum.
Neden savunuyoruz bilmiyorum. Neden savunuyoruz biliyorum.
Aslinda savundugumuz, asildigimiz, tutundugumuz ne biliyorum.
Aslinda savunan kim biliyorum.
Aslinda tutunmayi biraktiginda ne olacak biliyorum.
Galiba.
Yani.
Bildigim tek sey...
Hımmm...
Biraz tutarsiz göründüysem,
biraz da gergin gözünüze,
sanirim bundandir.
Bir sosyal medya analizi daha geliyor. Sakının, yazmam gerek :)
Az önce iki seyi birden farkettim. Ayni anda hem kafama bi tas düstü, hem de kafamda bi ampül yandi.
Neden sosyal medyada bu kadar gerilimli oldugumu buldum. Ve neden sosyal medyada bazen bu kadar tutarsiz göründügümü... (en azindan kendime)
Ne zaman birisi toplum olarak ahlaki, erdemi ne kadar önemsedigimizi söylese, altina yorum olarak gazetelerin ücüncü sayfalarindan linkler birakmak istiyorum :)
Ne zaman birisi bozulan toplumsal ahlakimizin sebebi olarak Bati'yi gösterse, Bati'nin bizi ahlak acisindan fersah fersah asmasinin teorik ve pratik örneklerini alt alta listelemek istiyorum :)
Ne zaman birisi Bati özenticiligini elestirse, "canim ne var, bir sürü güzel sey var örnek alinacak" diyesim geliyor. Ne zaman birisini Bati'ya övgüler düzerken görsem, icimdeki Bati özenticiligini elestiren taraf kasiniyor, "kazin ayagi öyle degil ama" demem geliyor. Böyle hapsuruk gibi, tutamiyorum.
Ne zaman birisi Bati'nin ikiyüzlülügünden dem vursa, bazen ne kadar da ikiyüzlü olabildigimizin örnekleri geliyor aklima. Sri Lanka'lıların da bazen gayet ikiyüzlü olabildigini animsatmak istiyorum.
Ne zaman biri cocuk istismarinin Bati'daki gizlenen , üstü örtülen örneklerine dikkatimizi cekse; memleketimde üstü örtülen, yok sayilan vakalara dikkat cekmek istiyorum.
Ne zaman birisi Türkiye'deki kadina siddet vakalarindan yola cikip kültürü yerin dibine batiracak olsa, Avrupa'daki ve dünyanin baska yerlerindeki vakalar geliyor aklima. Yerel gazetelerden okuduklarim, konu komsu tanidiktan dinlediklerim, bulvar gazetelerini okuyor olsam her gün rastlayacaklarim...
Bi tek Bati-Biz cekismesi de degil.
Ne zaman birisi normal doguma övgüler düzse (düsüncesizce olan türünden), normal dogurmayanlari savunasim geliyor. Sonra birisi "bu normal doguranlar da cok oluyor ama, iyi ki de sezaryenle dogurduk" deyince...Aaa, bi de bakiyorum yeniden normal dogumu savunasim gelmis!
Ne zaman birisi et yiyenlerin barbarligi üzerinden veganligi savunsa et yiyenleri, ne zaman birisi "bitki de yeme öyleyse, o da canli" komikligine bürünerek et yiyiciligi savunsa dibine dek veganlari savunmak istiyorum.
Ne zaman birisi Sauerkraut icin "Aman canim, ne var, bizim de lahana tursumuz var, ne bu yabancilar ne yapsa göge cikarma şeysi" dese Sauerkrautcu tarafim ayaklaniyor :) Ne zaman birisi Sauerkraut avukatliginin dibine vursa, "Amaaan, ne yani, bizim de lahana tursumuz var" diyecek gibiyim :)
Gün olur akcaaagac surubunu, gün olur steviayi, gün olur rafine sekeri savunurum. Gün olur alir basimi gider, gün olur deli gibi...
Birisi "DAHI anlamindaki DE'ler ayri! Olmuyooorrrr!" dese böyle inadina inadına bitisik yazasim geliyor o DEleri. "Amaaaan bosver ya, ne sacma sey" diyen olunca da, bu kez "Olur mu öyle sey, okunanin anlasilmasi icin böye bi takim önlemler, bidi bidi bidi..." diye basliyor bi tarafim.
'Mekteb'e karşı 'okul'u, 'gerek'e karşı 'lazım'ı öne sürerim. Karşı tarafın çok sahiplendiğini farkedersem.
Öyle durumlarda 'Cava'yı 'Ceyva' diye okuyanlara karşı da sürebilirim ordularımı. Normalde mesele olmasa da...
Kendimi okullulara karsi alaylilari, alaylilara karsi okullulari savunurken buldugum coktur.
Ne zaman birisi baskalarinin kötülügünden ve genel olarak insanin kötülügünden bahsetse, o baskasinin avukati olmak ve H.sapiens'i savunmak zorunda hissediyorum kendimi. Oysa kimi günler türümden yana umutsuzluga düstügüm olur benim de.
Budistlere karsi Müslümanlari, Müslümanlara karsi Hristiyanlari, Hristiyanlara karsi Taoistleri, Taoistlere karsi Musevileri, Musevilere karsi Şamanları, Şamanlara karşı Tanrıtanımazları, Tanrıtanımazlara karşı Budistleri...Ayh, ne diyorum ben ya?
Türkler'e karsi Zenleri, Zenlere karsi Alevileri, Alevilere karsi Atlantislileri, Atlantislilere karsi Kürtleri Kürtlere karsi Patagonyalilari, Patagonyalilara karsi Cumhuriyetcileri, Cumhuriyetcilere karsi Kizilderilileri, Kizilderililere karsi Sünnileri, Sünnilere karsi Hristiyan Demokratlari...Ayh, bu ne ya?!
Yeri gelince antikapitalistlere karsi Adam Smith'i, yaratiliscilara karsi Charles Darwin'i, bütünselcilere karsi Descartes'i... Ayh!
Siyaha karsi beyazi, beyaza karsi siyahi!
Ne biri icin, ne digeri icin...
Sadece ve sadece grinin onuru icin.
Siz bütün bu seyleri dibine kadar savunmak zorunda misiniz? Gercekten?
Kesin ve son karariniz mi?
Peki ben bütün bu seylere karsi ötekini savunmak zorunda miyim?
Gri kendi basinin caresine bakamaz mi?
SAVUNMAK zorunda miyiz?
Savundugumuz nedir?
Cok geriliyorum, gercekten cok geriliyorum.
Niye gerildigimi bilmiyorum. Niye gerildigimi biliyorum.
Neden savunuyoruz bilmiyorum. Neden savunuyoruz biliyorum.
Aslinda savundugumuz, asildigimiz, tutundugumuz ne biliyorum.
Aslinda savunan kim biliyorum.
Aslinda tutunmayi biraktiginda ne olacak biliyorum.
Galiba.
Yani.
Bildigim tek sey...
Hımmm...
Biraz tutarsiz göründüysem,
biraz da gergin gözünüze,
sanirim bundandir.
Akış
Bugün hic bir yere gitmedigim halde içimden "hoscakal" demek istegi yükselen bir gün.
Sana da olur mu hic?
Belki de ben kaliyorum da bir sey gidiyor.
Çocukken hep karistirirdim da annem düzeltirdi. "Güle güle degil, hoscakal denir" diye....
Genel olarak öyle bir zihni durumum var.
Kalana da gidene de güle güle demek eğilimindeyim.
Bugün bir degisiklik yapip, kalana da gidene de hoşça kalmasını dilemek istegindeyim.
Zaten ne farkeder?
12 yıl,
bak yine 'tamamlanan döngü'.
Sen de hoşça kal biten 12.
Seni sevmistim, arada yine görüselim.
Bir sonraki 12 akışına bırakmakla başladı.
Akışın 12'si olsun.
Akışına bırakalım.
Sana da olur mu hic?
Belki de ben kaliyorum da bir sey gidiyor.
Çocukken hep karistirirdim da annem düzeltirdi. "Güle güle degil, hoscakal denir" diye....
Genel olarak öyle bir zihni durumum var.
Kalana da gidene de güle güle demek eğilimindeyim.
Bugün bir degisiklik yapip, kalana da gidene de hoşça kalmasını dilemek istegindeyim.
Zaten ne farkeder?
12 yıl,
bak yine 'tamamlanan döngü'.
Sen de hoşça kal biten 12.
Seni sevmistim, arada yine görüselim.
Bir sonraki 12 akışına bırakmakla başladı.
Akışın 12'si olsun.
Akışına bırakalım.
12 Aralık 2015 Cumartesi
Kandil
Aksam aksam döne döne dinledigimden olacak, bunca yil sonra ve an itibariyle candela-candle-kandil baglantisini kesfettiren eser. 71 yasinda ölmez de sag olursam ben de öyle siren sesi cikarabilmek isterim .smile ifade simgesi Bi de "yok birbirimizden farkimiz" dedirten yüz milyon elli sekiz örnek daha biriktirmis olmayi...
11 Aralık 2015 Cuma
Meraklısına küçük, günlük haberler
Bi sebepten eski gazetenin birini bi yere serince gelip gittikce göz atip okuyanlardan misiniz? Ben onlardanim. Iki gündür bu türden okudugum gazetede iki haber, iki detay dikkatimi cekti.
1) Burda carsi pazar Pazar günü aksam saat 10'da bile acik olmadigindan arada bir cesitli bahanelerle kücük yerlerde ticareti hareketlendirmek icin alisveris geceleri düzenleniyor. O gece aksam 7 8'den sonra da tüm sehir merkezinde dükkanlar, magazalar acik oluyor. Yakin zamanda Noel sebebiyle kücük bir sehirde de "Özellikle Kadinlar icin Alisveris Gecesi" düzenlenmis. Ilana göre yaninda kadin olmayan gidemiyormus. Damsiz girilmez yani.
Asil bahsetmek istedigim detay bu degil. Gecede cesitli sosyal etkinlikler de olmus. Meydanda toplanan kalabalik "We are the World"u söylemisler. Mülteci basvurusu olanlarla birlikte. Ayni böyle diyor haberde. "Mülteci basvurusu olanlarla birlikte", nokta. Onlar zaten resmi statü acisindan henüz mülteci (bile) degil. Bi kere basvurdular ama bazilarinin mültecilikleri kabul edilecek mi bakalim.
Fakat bahsetmek istedigim detay o da degil. Anlasilan mültecilik (veya mültecilik basvurusu yapmislik) buralarda önümüzdeki aylarda ve yillarda her türden sosyal etkinligin insaniyetli ve erdemli yüzü olarak, bir tür PR malzemesi olarak sahneye sunulacak. Eskinin "Afrikali aclar"i misali. We are the world yani.(Temiz niyetle, arka planda sessiz sedasiz calisan insanlari bu görüsten haric tutuyorum.)
2) Genc bi Alman adam master tezini üniversiteye teslim ettikten iki gün sonra Skateboard'u ile yola cikmis. Amaci, baska bir ulasim araci kullanmadan sadece Skateboard ile Alpler'i asip Balkanlar üzerinden Istanbul'a ulasmakmis. Ulasmis da. Gazetede Bogaz'da skateboard'i ile cektigi hos bi selfie'si var. Asil yoldaki gözlemi cok ilginc. Cok para harcamamak icin yollarda mecbur kalmadikca otele gitmemis, kamp alanlarinda gecelemis. "Tuvalet vb acisindan en ilkel sartlarin hüküm sürdügü kamp alanlarinda bile eksik olmayan tek sey yüksek hizli internet baglantisiydi" diyor. Eskilerin "Ayrani yok icmeye.." dedigi durum. Temel ihtiyaclari es gecip, sürekli iletisimde, sürekli connected olmaya sevdalanmis (Maslow'un ücüncü basamagina denk geliyor yanilmiyorsam) tuhaf bi medeniyet kurmus oldugumuzu kabul etmemiz gerekiyor. Çişimi nereye yapacagimi henüz bulamadim, ama buldugumda dünyanin öbür ucuna oradan bir selfie gönderebilirim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)