Hundert Gedichte
Joseph von Eichendorff
Aufbau Verlag, 2003
Eichendorff ile tanismamizin ilginc bir öyküsü var. Kendisiyle hic beklemedigim bir anda bir ormanin ortasinda karsilastik. Iki yil önce ormanda yaptigimiz bir yürüyüste... Esim her zamanki gibi büyük resimle, hangi rotayi izledigimizle, hangi köye yaklasik kac km. uzakta oldugumuzla mesguldü. Oglum kendi kendine binbir orman oyunundan birini icat etmekle... Ben de yürüdügümüz orman yolunun iki kiyisinda yeni, tanimadigim bir seye (bir bitki, bir tohum, bir böcek, ...) rastlar miyim diye bakiniyordum. Hic beklemedigim bir seyle karsilastim. Yosunla kapli kayaya ilistirilmis, üzerine dogru türlü orman bitkisinin egildigi bir plaket! Merakla yaklasip, üzerinde ne yazdigini okudum.
Bir siirdi! :
Anadildeki güzelligiyle cevirmek imkansiz, hele benim icin. Ama yaklasik olarak dogru eylem, sevgi ve insana siginak olan seyden bahseden, ormanda yazili sessiz ve ciddi bir sözden bahsettigini söyleyebilirim :)
Bursa'dan Gemlik'e dogru giderken karayolu belli bir yerde keskin bir dönüs yapar ve birden deniz serilir insanin ayaklarina. Sasirtici bir andir. Ve tam orada, karayolunun tam o noktasinda, yol kenarinda (eger hala duruyorsa) bir tabela üzerinde sunlar yazilidir: "Gemlik'e dogru, denizi göreceksin, sakin şaşırma!"
Bir siirin dünya üzerinde her yerden cok yakistigi iki yer biliyorum. Biri bir Orhan Veli siiri icin Gemlik girisi, digeri bir Eichendorff siiri icin bir ormanin kuytu kalbidir :)
Eichendorff'la ilk böyle tanistim.
Ikinci tanismam da iste planli ve daha uzun bir sekilde bu kitapla oldu. Kendisi Goethe'den sonra en cok okunan ikinci Alman sairiymis. Romantik akima dahil ediyorlarsa da, bundan kendisi pek hosnut degilmis. Ben de ayni fikirdeyim; ormandan, agaclardan, dogadan bahsediyor diye insan neden romantik olsun ki?
Sadece bunlardan degil... Sabah sessizligine gömülmüs sisli vadilerden, tarla kuslarindan, bülbüllerden, yaz geceleri yapilan orman yürüyüslerinden, mehtapli gecelerden, ihlamurdan, bahardan, yasama sevincinden, günesin altinda parlayan tarlalardan, yildizli gökten, kar altindaki düzlüklerden, sicak yaz öglelerinde saclarini suya uzatmis sögütlerden, ormandaki geyiklerden ve avci borazanlarindan, gül ile isirgan otundan, tepede sessizce hisirdayan agaclardan ve bunun gibi bir milyon seyden bahsediyor Eichendorff. Insana nerde gecmis olursa olsun, nasil gecmis olursa olsun, sanki cocuklugundan animsadigi korunakli, masalsi, büyülü bir dünyayi yeniden sunuyor. Insan aynı anda Thoreau'un Walden'ı ile Grimm Kardesler'in masallari karisimi bir sey okuyormus gibi oluyor.
Ilginc olan, biyografisine bakilirsa aldigi hukuk egitiminden sonra hep büyük sehirlerde yasamis ve devlet memuriyetinde calismis kendisi. Bütün bu Wanderer (gezgin) siirlerine karsilik, pek fazla doga gezintileri yapan biri de degilmis. Ancak cocuklugu alt seviyeden bir soylu olan babasinin daha sonralari kaybettigi satosunda gecmis ve bütün ömrü boyunca da cevresi cayirlar, tarlalar ve ormanlarla cevrili bu satoda gecen cocuklugun özlemini cekmis. Kardesine hitap eden bir kac siirinde acikca da hissediliyor bu.
Aslinda zor siir okuyan ve bunu da tercihen anadilinde yapmak isteyen biri olarak Eichendorff'un siirlerini cok sevdim. Düz yazi eserleri de varmis ; örnegin "Bir Haylazin Hayati". Sanirim Türkce'ye de cevrilmis.
Eichendorff mu? Memnun oldum. Yine okuyacak ben!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder